24 Aralık 2012 Pazartesi

hayvan adam? efendim iskeletor? give me 5

"Abi kusura bakmayın" diyerek, üç metre uzaklaştı yanlarından, telefonu açtı:
-Efendim iyi misin
-Nerdesin
-Sahile indim, nooldu ya
-Bi şey yok buralarda mısın diye aradım eve dönüyorum
-Tek başına falan diilsin di mi
-Sanane ya, dönüyorum ben eve hadi görüşürüz
-Bi dur, dur bi, neden aradın
-Aramadım say, tamam uzatma hadi iyi geceler
-Nerdesin sen geliyorum bekle on dakkaya gelirim nerdesin
-İstemiyorum tamam, gidicem yatıcam uykum var çok.. bekleyemem
-Beklemiyceksin gerizekalı gelicem işte hemen
-Hızlı ol o zaman ben vitalojideyim en fazla yirmi dakka beklerim yalnız
-Tamam hadi eyvallah(kapattı)
 -Abi benim bi manita durumu var gitmem lazım, yani kaçırılcak bi durum diil, kaç yıllık mesele, ama başka zaman daha uzun gelicem buraya çok teşekkür ederim valla
-Sen bilirsin kardeş ama boku yeme yani, yediğinle kalırsın. Bu saatten sonra ben kadın falan sikmem mesela(güldü)
-Eyvallah abi(güldü) muhabbetiniz bol olsun harbiden sağolun, iyi sabahlar
-Hadi selametle
    Hayvan adam, kafası örs gibi olmasına rağmen, bu fırsatı kaçıramayacağı için son bir gayretle caddeye çıktı. Çıktığında metin bir şaşırma yaşadı. O aşağıdayken gerçekten bir şeyler yapmış olacaktı ki caddenin bir tarafı artık deniz kenarıydı. Diğer tarafındaki çoğu gerizekalı dükkan da, park bahçe olmuştu. Sakin insanlar, gidip çeşmelerden bira dolduruyorlardı kağıt bardaklarına. Kuru bir heyecan kapladı içini. Gevrek, ve hoş kokuluydu hisleri. Her an kırılabilecek kadar gerçektiler. Çok nazik olmalıydı, vitalojinin olması gereken yeri sezgiyle buldu, hatun ufak bir kadehle, denizin içerisine doğru açılmış yoldaki bankta salınıyordu. Siyah body'si onu eve benzetmişti. Yaşlı, sakallı ve düzgün burunlu bir adam, hayvana bir şişe şarap verdi ve "Aşk" diye bağırdı. Yarım metre genişliğindeki yoldan yürüyerek yaklaşıyordu hatuna.
Uzaklar turuncu
Turuncu hayvanın ameli
    -Hayret
Hayvan, oturdu. Yanlarında porselen avizeli bir ışık yükseliyordu. Hatunun kokusu dolu bir nefes çekti. Bir kadeh şarap koydu kendine ve şerefe yapmak üzere hatuna uzattı, kadehlerini tıklattılar, yudumlarını aldılar. Hayvan:
-Gördüğün gibi, hayatta görebileceğin, hissedebileceğin en "en"ler benimle beraberken olacak
dediğinde suratında orta şiddetli bir şaplak hissetti, gözünü açtığındaysa burnuna bakan bir çift köpekbalığı gözü gördü, yeterince korktuktan sonra daha da yanan turuncuya kaçırdı gözlerini çünkü heyecanlanıyordu ve öksürmek istemiyordu. Hatun ağzını açtı:
-Sen (dedi) gerizekalısın. Senin gerçekten beynin yok. Senin kalbin, ciğerin, hücren hiçbir şeyin yok. Sen olmamalıymışsın. Sen can taşıyabilecek biri değilsin. Sen sadece cisim olabilirsin. Sana kendi hayatımda bi kapı açtığım için ne kadar içtiğimi hesaplayamam. Seni anlamlandırmak için harcadığım zamanı hiçbi şekilde telafi edemem. Sen hasta bile değilsin. Hastalanacak bi bünyen bi oluşun yok senin. Sen hiç yokmuşsun ki kaybol ve seni arayayım. Sana acıyodum ve bu duygu azalarak bitiyo. Seni denize atmak ve üstüne beton dökmek istiyorum. Ciğerlerinin içine taş doldurmak istiyorum. Ağzını dikmek istiyorum, gözlerini oymak istiyorum. Şerefe!
    Hayvan dolan gözlerini, doğan cayır turuncuya dikmiş, martıların kadrajına girip çıkışlarıyla nefesini kontrol ediyordu. Şerefe edilmiş kadehinden bir yudum aldı, bir sigara yaktı. Hatun, ona duyma ihtiyacında olduğu lafları öyle güzel vuruyordu ki, her ağzını açtığında, oradan içeriye girmek istiyor, onun içinde bütün maddeselliğinden kurtulmak istiyordu. O, ölünebilecek en makul yerdi. Saygıdeğer cellatına bir sigara uzattı:
-Sen(dedi) ölürken elini tutmak isteyeceğim tek insansın.
Hatun bunun üzerine yerinden kalktı, hayvana yumruklar tekmeler sallamaya başladı, saçlarını çekti, boğazını sıktı. Yeterince hırsını aldıktan sonra da sigarasını yakmasını istedi. Hayvan hiç tereddütsüz onun sigarasını ardından da kendi sigarasını yaktı. Güneş kafasını çıkarmıştı, yeni bir "Şerefe"ydi bu.
    Yunuslar ağır çekimde suyun üstünde şımarıyorlar, boğazın her iki yakasındaki evler pembe bulutlar oluşturarak patlıyorlar, vahşi yeşil ağaçlara dönüşüyorlardı. Uçaklar ufukta füze gibi patlıyor, oluşan pembe duman dağıldığında, kocaman ağaçlar beliriyordu. Hatun, hayvanın göğsüne yattı.
Güneşin üstüne zamanla görünmeyecek bir kasnak yerleşti.
Bir vapur geçti, kabasında:
"Artık saatinize bakmanıza gerek olmayacak"
yazıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder