24 Aralık 2012 Pazartesi

hayvan herif

I

Kediler de, tıpkı biz insanlar gibi kendi aralarında çeşitli gruplara ayrılırlar. Sarı olsun kırmızı olsun diye uzatmıycam bir sürü kedi vardır. Nasıl düşünebiliriz? Bir kedi neyi önemsemelidir; yaşayışını en çok hangi durum şekillendirir? Yemek tabi ki de. Zaten kedinin yemek yerken domalanı, çok da öyle örf ve adetlerimize uygun değil. 
Hadi artık mantıklı bir şeyler söyle derse biri şu an, ona şöyle dönerim. Kedinin ve çoğu hayvanın, bizim kendimize meziyet olarak gösterdiğimiz ama kabaca namertce, kabaca sipimizin ayarını bilmeyerek; evimizi katlederek; açgözlü, doymaz gözlü, kıskanç ve işte bu doğrultuda çoğu insanın hayatlarından yüzde doksan beş çalan ama herkesin de o koltuğa bağlanabileceği düzenimizde, çoğu hayvan insan formunu aşmıştır.
Böyle derim yani. Kedi önermesi başlığının altına doğru geri bir kaç adım atarsak; kedinin domalması, yerin ıslak oluşundan olabilir; bunu en sona saklayayım mı dedim ama hem götlüktür -en sevmediğim kurgu mantığı- hem de unuturum, kedinin de günahını almayıp olayı zaten kedidışı bir boyuta taşımamda ilerde sorun teşkil etmez. Onun dışında, hayvanın en başat gereksinimini giderirken bir yandan da zevk ihtiyacının önüne ket vurmak istemeyişi, o bazıları için sanat kabul edilen yemek yeme seramonisine bu tarz bir kanat takmak isteyişi, bizim uydurduğumuz sanatın da ne kadar doğayla barışık olmayışının ve kedinin poposu kullanıma hazır yemek yiyişi ile paralel olduğuna dalalettir gibi geldi bana.
Sana öyle gelmiş diyorsan, düşün. Ben bile ki ben gerçekten de öyle uzaktan görüldüğü gibi hakikaten bir gerizekalıyımdır; şu üç saati bulmayan ama verimli geçirdiğim gecemde ilk önüme çıkan bilmem ne arabasına hallendim. Sıkıcı ama tezimi destekleyecek şu cümleyi kuruyorum: İnsanın başat yapması icap eden durum para kazanmak; bir kedi nasıl yemek yemek zorundaysa. Fakat insan para kazanırken ne kadar domalır veya bu işi kendince daha makbül hale nasıl getirir; ve asıl sorulardan biri: İnsan ne kadar ölmemek için yaşar? İnsan ölümü ne kadar kendinden uzak tutabilir? İnsan kendine ne kadar iyi davranabilir? İnsan kendini ne kadar sevebilir? İnsanlığın domalmaya ihtiyacı nereden kaynaklanmaktadır?
Aslında "veya hayvanın?" şeklinde bitiyo olmalıydı fakat o zaman oturup bi şeyler yazmamla acaip ters düşerdim bunu da hiç tercih etmem, genelde. İllüzyonun farkındayımdır ama hazmetmem, hazmedemem, hazmedemiyorum da, yapı meselesi veya yıkı meselesi de olabilir. Sonuçta veya sonuçlardan birinde bir nehirden akmanın en güzel yolunun su formunda akmak olacağı fikri yer alamaz mı? Ama bu riyakarlığa alıştık, bu riyakarlığa alışmamız gerekiyordu, hazmetmemiz ve bunun dışına çıkmak aslolan iş. Artık "modern" kelimesinin güncel anlamı bozulmuştur ya da gösterdiği, tarif ettiği güruh, yılın, zamanın, gereken insan davranışının karşılığı değildir. 
Bu domalarak yemek yiyen bir kediye, "hey, naber pisipisi, gerizekalı, internete girmeyi öğren bari" demek gibi olmaz çünkü... Yok lan olur. Hani kedinin laftan anlamayacağını düşündüm de, aslında anlamaması konusu modern insana da uygulanabilir geldi şimdilik. Ama istenen çağ atlama ve aydınlanma ve siksok bu kadar imkansız işte.
Ortaçağdan çok da fazla ilerde olmadığımızı söylerim ben. Sadece bir şeyler, bir şeylere dönüştü. İlerleme kaygısı, sadece götü ve göbeği gözetti; kimse kalbi, beyni için vicdanı için ilerlemedi, ilerleyenler de yalnızlığı yayamamazlıktan öldü.
Bu kadar konuşma aslında bir hikayenin başlangıcı belki öyküdür ama en iyisi öykünmedir aslında. Bütün bu antropolojik durumlar, üzerimde, ceplerimde, saçlarımda -yağ değil yani onlar-. Bütün şu yabancılaşma, varoloşçuluk, hiç hikayelerini süslendim. Bu hakikaten insanı zor durumlara düşüren fakat alışınca, mahallenin delikanlılarıyla takılmayı bırakamayacağın gibi sevgisizlik bağıyla bağlandığın tarzda bir disiplin-sizlik. 
Bu bir ölü ne kadar yaşayabilirse o kadar yaşayabilmek durumunun ardına açılan tek kapı aşk falan işte. Profesyonel bir yalnızın -hani olurya bir orman bekçisi sizin ödünüz koparken -heriftir muhtemelen- çok kalenderdir orada karanlığı bilir, hayvanları bilir- doğup büyüdüğü toprakları bırakması çok kolay olmaz. Ona sunacak iyi bir teklifiniz olmalıdır veya onu etkilemeniz. O kabasabalığıyla, kendisi orayı aşmak isteyemez çünkü büyüsü bozulur. Tutturduğu tek ayar karıncalı kanaldır. Kumandasının pili bitmiştir. Kalkıp da değiştiremez kanalı, yorgundur. Yanında da biri yoktur ki!
Bu böyle bir ait olamamışlık hikayesiyken, kendisinden bahsedeceğim hatun aslında hiç de bahsedemememliklerle yaşayan, hakikaten yaşadığını bildiğim bir hatun. Aslında kendisine bakınca paralize olacağım bir özelliği olmayan bu hatun. Bir yetmiş beş kadar boyu olan, ufak bir bira göbeğine, içe doğru çarpık bacaklara, biraz kalın kollara, kocaman kulaklara ve gerçekten yüz modeli olabilecek kadar düzgün bir ifadeye sahip. Onu sanırım beş yıldır kesiyorum fakat o yanına gitme, tanışma isteğini bende hiç uyandırmadı. O beni başka hatunlarla gördü, ben onu başka heriflerle gördüm; eylemlerde gördüm, işte iyi diyebileceğin -aktivist hadi- platformlarda gördüm, tiyatro sahnesinde oynarken gördüm, çaycıda bol bol gördüm, gittiğim barlarda gördüm, bizim okuldan zaten.
Bugün sabah yağmur yağmış, hava sıkıntılı her an yeniden bastırabilir. Fakat şarkılarımdan o kadar usanmıştım, biraz daha kendime tahammül edemeyecektim, kısacası yapacak daha iyi bir şeyim yoktu ve saat on bir buçukta çıktım geceye. Belli bir tesadüf beklentisi yok değildi.
Eski boşandığın hatunlar şimdi yoğun, erkek arkadaşlarınınsa yarın işi varsa buna yalnızlık denir. Kimsenin de kahrını çekmez.
Burdan bastım, tiplere baktım, hikayeler uydurdum şu an hangi aksiyonun içinde olabilirler diye. Taksimde kafa açan türkücüleri dinleye dinleye, boşluk konusunu paylaştığım profilin genel özellikleriyle ne kadar bağdaşmadığımı, kendimi ne kadar garip bir şekilde önemsediğimi, yine de dışarıda olmanın keyfini çok sevdiğimi, yağmuru ve serini, baharın sonlarını...
Galataya indim. Arabik şarkılar -arabesk diyerek etkiyi azaltmayalım, pazartesi "sendrom"u diyerek "angutluk"'u sevimlileştirme çabası gibi olmasın- söyleyen iki heriften başka kimse yoktu. Sonra turistler geçmeye başladı, sonra köpekler, sonra tekelde bir kaç herif gruplaştı az çok şen, evden daha şen oldu. Orada bira içerken kafanızı kaldırıyorsunuz ve kule sanki penisinizmiş gibi düşünüp iyi hissedebiliyorsunuz; dışarısı her zaman daha güzel diyorsunuz. Çünkü oyuncak çok.
Gözlerim iyi görmüyor bu aralar. Belki beslenmeden, belki numarası büyüdü, belki lenslerimi aylardır çıkarmadığımdan. Ama bir his vardı; olayların olması gerektiğince gittiğine dair. Sonra, uzaktan farkedip de turist sandığım -böyle giyinmişler falan- üç tane hatun benim oturduğum bankın yanına doğru yürümeye başladı. Dediğim gibi orda içen üç kişiden biriyim, o kadar boş bir yer ve direk benim yanıma gelmeleri konusunda diğer arkadaşların seslerinin bayağı bir etkisi var -onlardan uzağa oturmuştum çünkü-. Onlara doğru baktım ve ben kesinlikle bir turisti tavlayamam o yüzden bu sadece bakma bakışıydı. Gözgöze geldik sonra ben gözlerimi kıstım daha iyi görebilmek için ve anlattığım hatun tabi ki de yoksa neden onla başlayayım? Kendi kurgumu da böyle yerlebir ederim; ama parça parça anlatma tarzı iyidir harbiden.
Bu hatunun da benim farkımda olduğunu biliyorum çünkü gerçekten çok fazla denk geliyoruz ve birbirimizi görüyoruz. Sevindim, ilgi duyulduğumu, yanıma gelindiğini düşündüm. Arkadaşları "aa ıslakmış" derken "ıslak ama işte şöyle yapabiliriz" tarzı konuştu. Birer biraları vardı, ayakta içtiler. Üç metre yanımdalardı ne konuştuysalar duydum diyeceğim fakat sürekli bu hatun konuştu diğerleri dinledi, bir tanesi yabancıydı. 
Jehan Barbur konserinden çıkmışlar, yarın iş görüşmesi varmış staj yaptığı yerde devam etmek adına. Ordaki kadın sormuş: "kariyerin, idealin hakkında bize ne söyleyebilirsin?" demiş."Ne desem, yıkılsın plazalar falan olmaz orda" dedi. Çok işin içinde bir laf işte bu anladın mı? Lafın beylik tarafını soyarsan tam bir muhabbete girme cümlesi benim için. Ama artık gideceklerdi, yarın işleri vardı sabah ve bu biranın sonlarında açılmış bir muhabbetti. Daha öncesinde yabancı ev arkadaşının aşure muhabbetini alevilerden de saygıyla bahsederek anlattı ve ben de güldüm komik hikayeydi ve hani karşılık bulunca bir iki son gülmeleri olurya o işin ve "çok komikti ya"sı olurya işte onlar oldu, o kadar şizofren değiliz? Son bira içildiğinde çöpe kadar grupça gidip sonra tekrar yanıma dönmeleri... Neyse tamam.
Bir kadının beni beğenmesine çok sevinirim. Çünkü ben beğendiğim bir kadını sonsuza kadar övebilirim ve ona joy katmayı isterim onu yüceltirim. Fakat yanınızda yabancı arkadaşının türkçeyi nasıl iyi konuştuğu betimlemesini, "hani kürt sevgilin olur da öğrenirsinya o hesap" tarzı bir lafla besleyebilecek kadar izmirli bir hatunun, yanında durmayı seçmesi, senin çokça sevinmen için kafidir. Hatun o saatte o hava riskinde orada içmeye gelmesiyle ve arkadaşlarını ayartmasıyla benim için şu an dünyanın en mükemmel seçimi; bu bir saatlik veya on yıllık olmasıyla değerini kaybetmeyecek kadar değerli. Çünkü dostum bu hatun yemeğini oturarak yiyen bir insan.
Ha ne olurdu, başbaşa biraz içseydik? Çok iyi anlaşırdık, gülerdik, laflarımızı özene bözene seçmekten keyif duyarak konuşurduk. Gözlerimiz parlamaya endekslenirdi, burnumuz açılırdı, tenimiz tazelenir rüzgarı severdi. Yatardık, ben çarpık bacakların seks konumunda duruşunda bir sapıklık bulur ve onu severdim. Güzel müzikler dinlerdik, koklaşırdık, bir daha, bir daha...
Ve o kapı açılır gibi olurdu. Gelen ışık buraları aydınlatırdı azcık, büyük pişmanlık, çok uyumuşluk, gerçek, rüyasızlık. Yakalamışken kaybetmeyeyimler, ah bunun ayrılığı anlamsız ve üzücü olurlar, birikmiş işler, sarhoşken edilmiş laflar, kendine dair temenniler, boğazda balgam, götte bok, ağızda midede yanma,  yalnız uyanamama, geceki o derin muhabbet insanı olamama. Bunlar işte mantık birleşiminin ürünü.
Ceylan gibi hatunlardan hoşlanan biri için bizim hatun gibi biriyle yatmasını bilemezsiniz. Kesinlikle ve kesinlikle bu hatun benim için fazladır görüntü açısından ki zaten oluşuyla alkışa layıktır. Bu tarz mantıklı hatunlar hiç bir zaman senin o arabadaki beş şişko kadının elden ele gezdirdiği bebeğin yeni memelerle tanışması anındaki hissi yüzde seksen anlayamazlar. Bu benim onlara yaftaladığım bir şey çünkü biriyle çok fazla anlaşıp daha sonra ayrıldığın noktayı keşfettiğinde bütün o paylaştığın ve kabül gören daha önceki düşüncelerinin ne kadar boş olduğu olasılığı, doğrularıyla yaşayan biri için ölümcül.
Burası bir düğüm: İstediklerinin olamayacağı, aslında mantıksız oluşu hayalperest bir insanı bitirir. Aslında o da biliyodur kendinin biçim olarak görüntü olarak mükemmele yaklaşmadığını ama o isteme konusunda hayalcidir -ısrarkar diil-. O hatunla güzel bir ilişki tutturup bağlanıp işlere girip evlenip çocuk yapma, büyütme durumu aslında gayet de tatmin edici ve toplum içinde paylaşılabilecek bir durumdur. Biz yakıştırılırız, arkadaşlarımız anlaşır, çocuklarımız akıllı, başarılı olur. Biz buna sevinir ve ölüm yatağımızda sıradışı bir şeyler yaşama konusunda şu an mevcut olan şeyleri anlatacak ihtiyarlar oluruz. Sıkıcı oluruz. En kötüsü sevimli oluruz. En berbatı gözümüz burda kalır. Ve kadınlar böyle olması güzel zannediyorlar işte.
O hatun her şey mükemmelken, anlattığım şeyin kafasına giremeyecek çünkü onun hatun olup da yapması kesinlikle gereken şeyler benim için hiç bir zaman olmamış ve olmayacak. Bu da lanet olasıca toplumsal sürecin ona kaybettirdiği bir edim işte. Hiç bir zaman erkek bir dünyalı kadar kontrolsüz olamayacak, bir eli toplumsal bağlarda diğer eliyle beni çekiştirecek ve bu beni evcilleştirecek diye çok korkuyorum.
İlişkiler, kazanmak, kaybetmek, sahip olmak kavramları beni o kadar ürkütüyor ki. Birinin benle zamanını boşa uzun geçirdiğini düşündüğümde bu kadar da kötü olmamalıyım diyorum. Kendini bu dünya üzerinde konumlandırmamak üzerine programlamış biri karşı tarafa ne gibi bir meziyet sunabilir ki. Onu ne zaman terketmez veya kendinden ne şekilde soğutmaz. Anlayamayan, marazi, işi oyuna dökmüş...
Saat bir oldu. Onlar ordan taksiye binecekken tekeli kapatmaya başladılar; koşarak gittim bira satmadılar. İçtim ben de bitirdim yukarı çıkarken kediyi gördüm.

II


Yokuş aşağı, ellerini kollarını sallaya sallaya iniyordu. Dükkanların içine, kafelerde oturan insanlara zoom çekiyor, kontak sağladığında bile kafasını çevirmiyordu, ne de olsa geçip gidiyordu işte oradan; o kadar da mantıklıydı. Son zamanların en bol ödüllü, en muhteşem filmine gidecekti. Bütün arkadaşları çalışıyor olduğundan değil de zaten genelde tek başına giderdi filmlere. Bu tarz tek dolaşma durumlarına, "Hiç arkadaşım yok" diyerek üzülürdü ama en çok da yürürken insanlara dellenir, beraberindekilere de yeterli yürüme yeteneğinde olmadıkları konusunda sinirlenirdi. Bütün bu sabırsız, sağlıksız düşüncelerini kendi içinde yaşamayı yeğlerdi; o kadar da inceydi hayvan adam.
    Ballıydı da hayvan adam. En yakın seans on dakika sonraydı. Biletini her zamanki, "Ortalardan olabiliyosa" cümlesizliğine tabi ki de cevap alamadan kestirtti, sigara içmeye çıktı. "Acaba kimse "Olabiliyo" diye bir cümle kurmuş mudur?" diye düşünüyorken, yine şu kulenin orada, yine tek başına içerken gördüğü hatunu hız yaparak, bulunduğu yere gelirken gördü. Onun kim olduğu hakkında tahminlerinin yanlış çıkmasının ardından epey süre geçmişti ve hatunun bacakları gerçekten de gerçek olamayacak kadar çirkindi, bu acı gerçek yürürken daha da belli oluyordu. Muhtemelen onu bu hızda yürürken gören birkaç kişi intihar etmişti. Yine de tesadüf, tesadüftü ve tesadüf, çok değerli bir şeydi. Elle tutulmaz, ama birden fazla kişi için var olan tek değerli şey belki de.
    Güzel yüzlü, çok zeki ve bilgili olan hatunumuz, bacaklarının derecesinde total güzelliğe sahip iki arkadaşıylaydı yine. Bunlar aynı kızlar mıydı bilemedi ama bir saniye olsun birbirlerini fark etmişlerdi. "Beni koşturdunuz, biletleri siz alın ben sigara içicem" diyerek fedailerini içeri yolladı. Hayvan adamsa tam bir hayvandı. Güzel bir heyecan vardı içinde. Hiçbir suçu yoktu, kimseyi zorla bir yere davet etmemişti. Bedavadan beraber sigara içebileceği, insanları kesebileceği ve konuşmak zorunda olmadığı güzel bir partneri olmuştu. Bu ona mükemmel hissettiriyordu.
    Sesleri dinliyordu, etraftaki ağaçların o genel soluk yeşilinin, batan güneşin parlattığı yapraklarla dansını izliyordu. İç çekti, sigarasından çekti. Gökyüzünün beyazımsı mavisini de kadrajına soktu. Büyüdü, genişledi. Kalbi temizlendi. Yavaşça göz hizasına indi. Akvaryumdaki canlılara sevgi besler gibi baktı bu sefer insanlara. Kalbi doldu.
    "Acaba ona teşekkür etsem, çok mu saçma olur?" diye düşündü. Yine de tek kelime edip bu güzel durumu bozmaması gerektiğini denkleştirdi aklında. Sonuçta hatun da ona hiçbir şey söylememişti. Belki de o da aynı hislerdeydi. O da belki onun sadece orada olmasından mutluydu ve artı hiçbir şey istemiyordu. Ellerini montunun ceplerine soktu, sigarası bitmesine rağmen, hatunun paylaşma zevkini eksiltmemek için sigarası bitene kadar ona eşlik etti.
Hayvan adam, yapabileceği şeyleri yapardı.
    Hatunun sigarası bitmeye yakınken bir arkadaşını aradı. Hal hatır sorarken, hatun, sigarasını bitirip içeri girdi. İçeriye girdiğini görünce, "Tamam hadi siktir giit" diyerek telefonu kapattı salona girdi. Film dünyanın en boktan ikinci filmi çıkmıştı. Arada da hatun arkadaşlarıyla olduğu için etkileşime girmeye yeltenemedi. Film bittiğinde, bu kadar rezil bir filmin izleyicisi olarak ne kadar da aptal göründüğünü kuşku etti ve tabi ki de üç kızdan çok daha seri bir şekilde sinemayı terk etti. Bu zaman aralığı, romantik bir şeylerin çıkması için hiç ama hiç uygun değildi artık. Film berbattı.
    Çıktığında hava kararmıştı. "Öef" diye düşündü. Biraz çay içip eve kaçma -her zamanki- planı vardı aklında. Yine de gönlü şen olduğundan ne zamandır aramadığı izmir'deki okulunu bitirip tekrar istanbul'a gelen ve kulaklarına laf attığı için tartışıp küsüştükleri hatunu aramayı düşündü, düşünür düşünmez vazgeçti. Sigara yaktı. Yokuş yukarı, mideden öksüre öksüre çıkıyordu. Gerçekten profesyonel bir yürüyücü olduğundan hem önüne hem de yolun genel gidişatına sürekli hakimdi. Yirmi metre ötesinde çok da muhabbetinin olmadığı, aslında daha önce, okula ilk gelip de insanlarla ilk tanıştığı dönemde kavga ettiği daha sonra araya olgunlukların girip de birkaç kez selamlaştığı, zamanın yalnızlaştırmasıyla, "Olsa da konuşsak" diyebileceği bir hatunun geldiğini gördü. İki saniye aralıklarla fark edilme içgüdüsüyle ona doğru hepsi ilk bakışmışcasına bakışlar attı. Bunları iyi yapardı hayvan adam. Ve bir ve iki ve üç... Hatun kafası önünde yürüyordu. "Ah boşver, kafasında milyon tane şey var" diye son düşüncesine ererken, o rahatlamanın dışarıya verdiği enerjiden midir bilinmez, tam da onu görmezlikten gelecek ama saçma denebilecek bir gülümsemeyle yanından geçmeyi kabullenmiş sıfatına hatunun gözleri dikildi ve bir saniye için sokak lambaları gözbebeklerinde patladı. Hatun tanıdık biri görülünce alelade atılan gülüşü attı ve:
-aa naber         
-iyi valla senden naber
-iyi ya eve gidiyorum  işten çıktım
-o yee
-sen nerden böyle
-yeaa sinemaya gittim ben de işte
-aa şey mi neydi
-akar tutar mok kokar
-hah aynen nası baya güzel film diyolar gidemedim daha
-bi gel dur insanlar geçiyo... yeeeani ben beğenmedim pek ya nebilim.. anlamamış da olabilirim yani(güldü)
-hmm
-ne biliim çok basit olmuş yeaa, yani ucuz olmuş sanki ama git tabi yine o sinema şeyini alıyosun -keyifli-(güldü)
-anladım ya olabilir
"Ah" dedi içinden, kalktığından bu yana bir tek kendisiyle konuşmuştu. Uzun zamandır farklı biriyle konuşmuyordu ve karşısındaki gerçekten de kendisinden farklı biriydi:
-ne öyle çok dalgın yürüyodun ben gördüm seni de heralde bi şey düşünüyo dedim bulaşmiim  dedim(güldüler)
-Aha yok ya işte yorgunluk yani işte yorgunluk da diil de alışamama durumları falan biraz uzun sürdü onlar var kafamda... yani herhalde...yani öyle aslında klasik
-Hoğğm, anladım. Anlayamam tabi ben de... İyi bi şey diil sanıyorum.
-Pek diil evet(güldü)
-Neyse şeapma ya kafana şeapma takma
-Aynen aynen, takmamaya çalışıyorum alışmam lazım, aslında alıştım bile ama kolay bi şey diil sonuçta
-Yeani işte evet. Neyse şeapmiim ben seni git şöyle bi rahatla neyin zamanlar önemli
-Haha, öyle valla ya
    Çok yorgundu hatun, bir hayvan adam için bile çok yorgundu, çok hüzünlüydü, buysa hayvan adamın yapabileceği durumlar dahiline giriyordu ve o gerçekten bir hayvandı. Toparladı kafasını:
-Ya ben istiyosan çaymay içicektim de yeani istiyosan gel bira da içebilirink hani yanlış anlama kafan dağılır ben bi de severim böyle dinlemeyi falan zaten benim de pek bi planım bi şeyim yok en azından işe yararım hani yarıycaksam(güldü), öyle daha rahat anlatabilirsinya hani çok da yakın olmayan birine anlatırken böyle kafan toparlanır falan, hani çok da abartmiyim da
-Aa, ımm saol, ya evde de işte yapmam gereken bi kaç şey var
-Haa, ya ben öyle teklif ettim, şey, mecburiyetin, ya mecburiyet de ssaçma oldu da, yok yani, şey, hani ayıp falan olmaz işine bak istiyosan, benim gönlüm kırıldı da (güldü) üf iyice sıçtııım, ya işte konuşmak lazım oluyoya ondan işte, ya da sen şimdi iş çıkarma başına madem boşver
-Ya şöyle ki ev arkadaşımla işte yemek falan yaparız diye konuşmuştuk ama onun iş yeri baya uzakta benden bi buçuk saat sonra falan eve gelebiliyo bazen de böyle götümüze zor geliyo yapmıyoruz, aslında genelde onun götüne zor geliyo biraz kredim var yani(güldü ve iki kere göt dedi hayvan adam göt diyen hatunları omzunda taşır)
-Hadi yörü ya o zaman iki bira çakarız zaten dönersin madem o gelinceye kadar ha ne diyon
    Hayvan adam, hayvanlığının sınırlarını zorladığını, karşısındaki ifadesiz yüzde sonunda anlayabilmişti:
-Ben de konuşurum acik. Ya sana zor geliyosa tamam ben daha yeni uyandım zaten enerjiğim, şimdi seni zor duruma sokmiim, zaten iki saattir zorladım
-Ya neyse iki biradan bi şey olmaz ya ama kalkarsam sonra alınmaca gücenmece yok
-Ne alıncam bee, hadi tamam hadi gidelim
(güldüler)
    Hatun, işinin anlamsızlığıyla, zevksizliğiyle, zamanının kalmamasıyla ilgili konuştu, konuştukça içti, içtikçe ve konuştukça rahatladı. Hayvan adamın arada yaptığı biçimsiz esprilere dahi güler oldu. Üçüncü biralarına geldiler. Hatun, ev arkadaşını, "Ya bayadır görmediğim bi arkadaşımla rastlaştık, içelim dedik, yarına erteleyelim partimizi" diyerek ekmeyi başarmıştı. Yine de fazla zamanı yoktu.
-E sen, ne zaman hayata atılmayı düşünüyosun
-Ben daha salağım ya ben(güldü, birasının kulbuyla oynamaya başladı hayvan adam)
    Devam etti:
-Yani işte gördükçe hani yaşdaşlarından(bunu hece hece bastırarak söyledi) insan iyice soğuyo bi şeylerden, korkuyo daha doğrusu. Yine de işte o kötü günler gelicek, ben biraz şımarıklık hakkımı kullanmak istiyorum, ona göre ayarlıyorum kafamı, her zaman olmuyo tabi, çok sıkıntı da yaratıyo da, sonuçta benim suçum değil yani. Çok da umursamamak gerekiyo belki, bilmiyorum.
    Uzun bir süre filmlerden, müziklerden konuştular, hayvan adam, hatunun kafasındaki imajını değiştirmek için kitaplardan alıntılar bile yaptı, bunu yaparken oyunculuğunun geliştiği hissine bile kapıldı. Yer yer sevmediği şeylere bile sanki en büyük müdavimiymiş gibi yorumlar getirdi. Onu görseniz, bu herif bir hayvan olacaksa en fazla yunus olabilir derdiniz. Konuştular, biranın kana karışması süresi kadar da artı susuştular. Amacı doğrultusunda şaka denemeleri yaptı hayvan adam. Daha önce uzlaşamadıkları konular üzerinden artık ben böyle düşünmüyorum çekti ve karşılığını aldı:
-Sen çok değişmişsin
-Heaa (tebessümle)
-İyi olmuş ama
-Aa, öyle mi diyosun eyvallah. Sen de çok değişmissin çok cazgırdın sen(güldü)
-Ahahaha, ne cazgırı ulan ağzını topla(tiyatrocu şakası yaptı)
-Ya aslında haklıymışsın da, ben sonradan çok utandım sana karşı, aslında biraz da o yüzden ısrar ettim konuşalım diye, sen akıllı birisin o belli, yaani benim eaa, ya da işte hani birbirimizin dünyasında olmalıymışız gibi düşünmüşümdür sonradan. Buna da karşılık vermek zorunda değilsin tabi ki de, ben söylerim yani. İnsan önemli bi şey falan yani sonuçta, benim gördüğüm o, şu ana kadar. O yüzden gerçekten hani iyi geldi şimdi senle konuşmak, kafa dengi insan lazım yani, hani belki ben seni o kadar kesmemişimdir de ben gayet tatminkarım yani(güldü)
-Haha yok ya anlıyorum, teşekkür ederim bu arada.
    Hayvan adam, bir görevi tamamlamış, günü boşa geçirmemiş olma özgüveni ve içsaygısı duygusuyla üçüncü birasını bitirdi:
-Bi tane daha söyliyim mi ben ya kalkcak mısın
-Ya, aa, bi saate bakiim. Ben bii... Yarım saate kalksam iyi olucak içerim diyosan söyle ya
-İçilir heralde ya söyliyim o zaman ama kibarlık yapma yani
-Yok ya benim de var zaten anca zaten bitiririm ben de
-Olmadı beraber içeriz madem söyliyim ben bitirirsen de ne diyon
-Ya, söyle sen söyle tamam içersin zaten sen onu
-Yani içerim mantıken de işte garanti olsun diye söyledim(bir bira daha istedi)
    Hatun, birasına baka baka gülümsüyordu, bir şeyler düşündüğü belliydi.
-Nöe gülüyon yea
-Ha? Ya çok saçma bi şey işteki bi arkadaşla alakalı ama anlatılcak bi şey de diil. Yani hani kadınlar arasında bi şey bi yerde
-Hoğğm, peki madem. Senin manita durumları ne alemde yeea hacı şş (göz kırptı)
    Hayvan adam dördüncü birasında sınır tanımazdı.
-Ya yok valla öyle ciddi bi şey ya, bu ara zaten anlattımya hiç o modda diilim
-Alalaa onun modu mu var canım
-Ya öyle tabi de, işe başlayınca falan çok değişiyo ortamın ya işte insan ilişkileri falan sen de değişiyosun, biraz önce güldüğüm şey aslında ona yakın bi şey, ya çok acaipler ya görmen lazım, nasıl o kafaya geliyolar, ben de gelicek miyim, anlatamam yani.
-Canım herkes de öyle değildir heralde
-Ya çoğu öyle biliyo musun, zaten olmayan da kapatmış falan kendini, muhtemelen ben de öyle görünüyorumdur, o yüzden kimse yaklaşmıyo belki, zaten yaklaşmasınlar da
-Öğef lanet olsun senin hayatınaaa(güldü)
-Di mi yaa(güldü)
    Hayvan adam, son birasını ayıp olmasın diye hızlı hızlı içmeye çalışıyordu. Hatun birden:
-E sen, sen bi ara hızlıydın yok mu kimse
    diye sordu
-Ya işte o ara kim beddua ettiyse işler çok acaip kesat ya hacort
-Hahahaha
-Valla nasıl oldu ben de anlamadım, kalp mi kırdım ah mı aldım, tam olucaktı bi şeyler, güzel hani, ben bi sıçtım, beceremedim, sonra işte, eaee, hani güzel bi şey olcaktı, olmadı, şimdi de beklenti arttı heralde, öyle kaldı yani.
-Hmm
-Ya işte... Öyle oldu yani. Ben de hiç şeapmıyorum işte zorlamıyorum da istemiyorum da gibi biraz, yalnızlık da iyi bi şey bi yerde, birazcık da götü toparliim kafasındayım
-Anladım
    Hayvan adam, sınırlarını güzelce çizmiş, hiçbir şekilde karşısındaki kur yapmamıştı. Hele ki bu hatuna, şimdi görüşmese de bir arkadaşının zamanında yazdığını hiç unutmadan yaklaşmış, bütün puanları kazanmış, zaten de bu hatunun onu en azından bugün yatağına almayacağından emin bir şekilde, kafa karıştırıcı son laflarını etmeye hazırlamıştı beyinciğini:
-Yani işte, boktan boktan bisürü şey yaşıyosun kafan çalışmıyoken, sonra bir korkuyosun zaten yeni bi şeye(kaş geri atma hareki) bi yandan, o heyecanını da kaybetmek istemiyosun gerçekten gelebilecek bir şansa karşı. Ne yapabilirsin ki yani bu durumda? En iyisi beklemek diyosun ki bu arada kafan daha da oturuyo gibi, ama zaman geçiyo mu geçiyo tabi(birasından orta şiddette bi yudum aldı). Zamanın, en güzel şeye sahip olmadan geçiyo mu, geçiyo
-Anladım
-Buna da yani acaip kızıyosun, nefret ediyosun. Ama ne yani yani naapalım? Ne yapabilirmişizdirt?
-Ya ama bak kendin söyledin işte, insan yine de profesyonel bi şekilde ruh halini şu olanbitenden ayırabilmeli, dediğin gibi zor evet. Ama ben gerçekten kendimi zorlamam gerektiğini farkettim sen konuştukça. Şans vermelisin yani hayata, bi şeylere olumsuz bakmak için erken gerçekten.
    Hayvan adam, bütün mektupları, posta kutularına yerleştirmiş olduğu tatmine erdiğinde, hatunun birasını bitirip, onun birasından içmeye başladığında, bir oturumda katedebileceği maksimum yolu katettiğini anladı ve fazlasını zorlamayacak kadar zamanının değerini bilirdi.
    Hatunu evine bıraktı. Ayrılırken sadece toka yaptı ve mario'nun zıplaması en zor yerdeki altınları da cukkaladı. Şimdi bozuk ilişkilerine yeniden girebilecek kadar janti hissediyordu ve saat daha on otuzdu. İlk insan telefonunun tuş kilidini açtı, rehbere girdi...

III

 Numarayı buldu ve aradı. Bir süre çaldıktan sonra meşgule attı hatun. "Kolay olmayacak" diye düşündü. Yine de kibar bir şekilde onu zorlamaya karar verdi ve biraz zaman geçirmek için bira içmek istedi. Arka sokaklara daldı, bir tekel buldu. Orada rahatça içebileceği bir yer de biliyordu. Yerleşim süreci geçtikten sonra, "Zamanı geldi" diye düşünüp mesaj yazmaya başladı. "Ben taksimdeyi.." yazmışken, bir mesaj geldi: "Arkadaşımın doğum günü var, çok ses var açmadım, ne istiyosun?".  Hayvan adam, bu tarz bir terslemeyi öngörebilmişti. Bu hatunla aralarındaki sürtüşmelerden de çok keyif alıyordu: "Nerdesin taksimdeysen gelip görmem lazım seni, uygunsa yani?". Bu mesajdan sonra, on dakika boyunca cevap gelmedi. Hayvan adam, birasını bitirdikten sonra hatunu tekrar aradı, arama yine meşgule atıldı. Bunun üzerine biraz demoralize de olsa, hayvan adam onu görmekte kararlıydı. Ona bir ekstra içmelik daha şans tanımaya karar verdi. Sigarasını bitirip tekele doğru hamlesini yapmışken telefonu çaldı, arayan oydu. Açtı:
-Çabuk konuş, dışarı çıktım. Ne istiyosun sen nerden çıktı şimdi?
-Ya bi yerden bi şey çıkmadı, görüşmek istedim özledim ne var yani?
-Ya ne kadar salaksın, neyi özledin, kulaklarımı mı özledin, merak etme hala büyükler, senin aletin kadar büyükler merak etme!
-Ya ööf salak karı!
-Ne diyosun sen ya, ya sen kimsin, bi de utanmadan arıyosun, siktir git lütfen!
-Ya bak bi dinle tamam mı, yine küfür ediceksen et
-Dinleyemem ben seni çok üşüdüm içeri giriyorum, aptal gibi üşüyorum ya senin yüzünden
-Ya tamam o zaman söyle nerdeysen oraya geliyim
-Gelmeni falan istemiyorum, seni görmek falan istemiyorum ya, aptala bak
-Ya tamam gelince küfür edersin, yüzüme etmek daha tatlı olur, nerde olduğunu söyle, kavga etmek falan istemiyorum ben ya, görücem sadece, merak ettim, vallahi özledim ya
-İstemiyorum arkadaşım, şu an zaten imkansız belki sonra... Sonrası da yok, istemiyorum yani gayet
-Ya tamam hadi büyüksün sen, gelip giderim, ya hadi lüüütfen ya lüütfen
-Üşüdüm ben içeri giriyorum(kapattı)
    Hatun, hayvan adamı tanıyordu; en azından hayvan adam bu konuşmayı öyle yorumlamıştı. Onun nerede olduğuna dair bir fikri vardı aslında ama artık daha da hayvan olması gerekiyordu oraya gitmesi için. "Şu ekstrayı bi içiim" diye düşündü ve biraz sakinlemesi gerekiyordu beyninin. Tekeldeki aynalarda kendini gayet beğendi, bir ekstra sonra bütün küfürleri yiyebilecek kadar yakışıklı olacağını düşündü. Onunla yatmak falan derdi değildi. O sadece hissetmek istiyordu. Hayvan adam, hislerinin onu yönetmesini istiyordu. Başında ona emirler verecek bir merci arayışındaydı. Doğal yaşam koşullarına ulaşmak istiyordu. Yaprak olmak istiyordu.
Hayvan adam zamanı gelince solup çürümeyi tamamıyla içselleştirebilir.
    Hatunun genelde arkadaşlarıyla takıldığı yer morfo adında bir yerdi. Hayvan adam, birasını bitirdi. Sarhoşluk ve soğuğun etkisiyle, elleri buz kesti, kulaklarıysa muhtemelen kıpkırmızıydı ve yanıyordu. Yürümesi gereken bir sigaralık yolu vardı. Sigarasını yaktı. Yoldaki insanların yüzlerine doğru üflüyordu. Hele ki çirkin insanların yanından geçerken onlara duyabilecekleri tonda küfürler ediyordu. Her şey hızlı hızlı gözlerinin önünden akıyordu. İzlediği filmden daha güzeldi bu görüntüler. Derken mekana geldi, içeri girdi.
    Önce tuvalete gitmesi gerekiyordu. Tuvaleti arama bahanesiyle, ortalığı da kolaçan edecekti. Hatunu veya onun arkadaşlarından kimseyi göremedi. Tuvalete girdi, işini gördü. Çıktı biraz daha dikkatli bakındı etrafına. Hatun eğer burada değilse, aranacak başka mekan yoktu kafasında ve gece bitmişti. Bara gidip bir bira istedi. Birasını aldı, sigara içilmiyordu içeride, sigara bahçesine çıktı.
    Çıktığı gibi eskiden takıldığı bir hatunu gördü. Dört özellik varsa ve bunlardan bir tanesi güzellikse, bu hatun o özelliğe sahipti fakat sadece güzelliğe. Hatun da onu dışarı çıkmaz fark etti ve yüzünde güller açarak yanına geldi sıkı bir sarılma yaşadılar. Hatun, her zamanki gibi yalnız değildi, hatta fazla doluydu yanında iri kıyım iki tane bir tane de zayıf ama uzun süredir arkadaş olduklarını bildiği arkadaşı vardı. Hayvan adam, birisini aradığını ama bulamadığını, gelmişken bir bira içeyim diye düşündüğünü söyledi. Hatun da onu yanlarına davet etti. Hayvan adam, diğerleriyle selamlaşıp sırtını terasın yarım duvarlarına yaslayıp etrafı soldan sağa kesmeye başladığında sağ köşede aradığı madeni gözleri ona dikik fark etti.
    Esas hatun, gözlerini iki saniye ona pis pis baktıktan sonra arkadaşlarına devirdi. Hayvan adamın kalbi yeniden atmaya başlamıştı. Bugün onun günüydü. Şimdi onla ilgilenmez davranabilecekti. Hele ki yanındaki seks bombasının onu hiçbir şey bilmeden karşılayışı, elini çok çok güçlendirmişti. Bir süre bu beyinsizlere katlanacak ve doğru zamanda hatununun karşısına çıkacaktı.
    Onlar, dışarıda devam ederlerken, hatun arkadaşlarıyla içeriye geçti. Acele etmeyecekti, bir birası, boş bir mesanesi ve dışarıda oldukça merak edilecek bir durumu vardı. Yine de zaman ağır işliyordu. Muhabbet çekilemeyecek derecede derecesizdi ve bira en ilişkide bulunulacak metaydı. Artık iyice açıldığından çok hızlı içmişti. İçeri, yeni bira almaya girdiğinde hatunu fark etti ve bir oğlanla hatunu gayet samimi bir şekilde gördü. Buna aldırmadı, bu bir oyundu, yine de bu durum onun hoşuna gitti. Sadece birasını alıp tekrar sigara bahçesine çıktı. Aynı oyunu kendisinin de oynaması gerektiğini düşündü sadece biraz daha sarhoş olmalıydı çünkü bu tipler gerçekten kaymışlardı.
    Zayıfça olan tip "Bir tane daha mı yapıştırsak?" dediğinde kafasındaki bazı sorunlar tuz buz oldu. Şimdi onları gerçekten de seviyordu. Bu teklif karşısında birasını hibe etti ve çabucak dönerek bitirip, içeriden geçerek bir kat aşağıya indiler. Burada avukatlık bürosu tarzı daireler vardı. Mekana buraya uğramadan asansörle çıkıyordunuz ve manyak olmadığınız sürece burayı görmüyordunuz. Hayvan adam, yaptığının ne boyutta tehlikeli olduğunu daha düşünemeden çemberde sırası gelmişti. Az çok içmişti ve şimdi her şey çok daha mükemmel olabilirdi. Bugün de her gün gibi buna değerdi.
Hayvan adam zamanın değerini bilir.
    Tekrar yukarı çıktıklarında hepsi birer bira daha aldılar ve ölesiye güzellerdi. Birbirlerine de ısınmışlar, dans edecek veya kapalı bir yerde kalacak kafaları olmadığı için yeniden terastaki köşelerine çekildiler. Gülüyorlardı ve hayvan adam hatunu gerçekten unutmuştu artık o da yeteri derecede aptal ve güzeldi. Daha çok gülmeye ve daha da güzelleşmeye başladıklarında elleri artık eski hatunun belindeydi. Hatun da hayvam adamın boynuna doğru gülüyordu, onun o asfalt kokusunu alıyordu artık sürekli, koca memeleri göğsündeydi, hatun üstünde yatıyordu neredeyse. Sigarasını saçlarına üflememek için kafasını çevirdiğinde esas hatunun herifin biriyle konuştuğunu gördü. Birden kafası açıldı. Onlara kilitlendi. Herif sanki ondan bir şeyler istiyor ama bunu çok yanlış şekilde yapıyor, hatunsa tahammül sınırlarını zorluyordu. Bu tarz bir konuşa şekli, hayvan adamın hiç de hoşlanmadığı türdendi. Herif ellerini agresif bir şekilde kaldırıyor, indiriyordu. Hayvan adam hatunun endişeyle gözlerini kıstığı karenin ardından beynini kaybetti, göğsünde uyuklayan hatunu düzeltti, iri kıyım dostlarının arasından geçerek herifin önüne dikildi ve göğsünden orta şiddette ittirdi:
-Bi sorun mu var bilader
Hatun hemen araya girdi ama şaşırmış herifin bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Hayvan adamın yanlarından geldiği irice arkadaşlarının farkına varabilen herif kontrollü bir şekilde:
-Ya arkadaşımla tartışıyoruz, işinize bakın lütfen
-Benim işim o tamam mı güzelim, ben onun için burdayım şu anda, hayvanlığa gerek yok, anlayabiliyo musun?(Herifin yanaklarında ellerini tehditkar bir şekilde şaklattı)
Hatun:
-Tamam çekil, bi sorun yok sen kendi işine bak
-Hayır hayır, hadi burdan gidiyoruz, böyle heriflerle görüşmiceksin
-Ya hadi tamam, öyle bi şey diil yanlış anlıyosun, anlayamayacağın bi şey saçmalama
-Hayır hayır, gidiyoruz, ben böyle bi şeyi kabul etmiyorum çıkıyoruz burdan
Herif mecburi bir gayretle:
-Noluyo ya adam mı tuttun kim bu, biz konuşuyoruz arkadaşım zaten de işimiz yok artık burda
-YA Bİ SSİKTİR GİT LAN APTAL ÖLDÜRÜRÜM SENİ(deyip boğazına yapıştı)
    Olayın büyüdüğünü gören güzel kafalı iri oğlanlar araya girdiler, herifi içeriye soktular, hayvan adam hatunun bileğinden tutuyordu onu ikna etmeye çalışarak:
-Ya hadi gözünü seviyim, seni görmeye geldim ben buraya, benle görüşmek istemeyip görüştüğün tiplere bak iki saniye bi düşün gel iki dolanalım çok özledim ben seni
-Öyle bi şey yok abarttın gerizekalı, tam bir aptalsın
-Ya sen var ya hiç bi bokun ne olduğunu anlamıyosun, bu herifle senin işin bitti artık anlamıyosun, senin böyle tiplerle işin yok artık, ayarını bilmiyosun, insanları bilmiyosun, tamam lanet olsun ya beni de ölene kadar böyle kötü bil tamam mı bi kötü benim amınakoduğumunun yerinde tamam lanet olsun ya bana... İki saniye görücem diyorum anasını satiim milyon tane laf yiyorum hatunun etrafındaki tiplere bak lanet olsun böyle işe ya sen nasıl.. Ya üf tamam hadi; hadi tamam ben bi şey demiycem artık.
    Hayvan adam lafını bitirmeye yakınken, balina kıvamında iriliğe sahip kel biri geldi ve "Arkadaşım bakar mısın tatsızlık çıkmasın seni dışarıya alıyoruz" dedi. Hayvan adam bu lafı, o adamdan duyunca direk birasına gitti içebildiği kadar içti ve yeni arkadaşlarına veda ederek mekandan ayrıldı. Dışarıya çıktığında her şey çok daha farklı geldi. Şimdi kimseye kızmıyordu. Herkes aşırı derecede sarhoştu. Hepsiyle tek tek tanışabilirdi bile. Biraz önce yaşadıklarını düşününce güldü. İlk defa bir yerden olay çıkardığı için atılmıştı. Bu onun çok hoşuna gitmişti. Gidip herhangi birine bunu anlatmayı sonra delilercesine gülmeyi aklından geçirdi. Saatine baktı üçe on vardı. Havanın aydınlanmasına daha vardı ve bugün onun günüydü.
Hayvan adamın geri vitesi yoktu.
    "Fazla mı tepki gösterdim acaba?" diye düşündü ama artık bunda önem bulmuyordu. Hayvancasına dolu geçirmişti işte zamanını, bundan daha önemli bir şey olamazdı. Hem hatunu da görmüştü. Onu gerçekten özlemiş olduğunu fark etti. Ona hiçbir zaman aşık olmazdı ama gerçekten onun için ölebilirdi. Onun için bir köpekbalığıydı o. Sevimsiz ama ölümle tıka basa dolu. Yüce bir duygu...

IV

Canı bir bira istedi, düşünmelik bir bira. Gidebileceği yerler vardı. Hayvan adam ilişkilerini taze tutar. Bir tane gold aldı duvarın üstüne götünü koydu. İçi eğlenceyle hazla belki -joy-la doluydu. Ona buna sarkmak lafa girmek istiyordu. Arada aklına yukarıdaki hatun geldiğinde, onun bir aptal olduğu sansürünü yapıştırıyordu beynindeki yerine. Diğer insanlar da aptaldı, diğer insanların daha az aptal oldukları bir nokta yoktu. Güzel olansa, o da en az onlar kadar aptaldı artık.
Hayvan adam, adaleti sevmez eşitlikçidir.
    Hayvan adam, bugün seks yapamazdı herhalde, çok içmişti. Bir kereden sonra zıbarırdı ve bu hiç iyi bir reklam stratejisi değildi. Hele ki yalnız uyumak istiyor, sabah kalktığındaki afallamayı biriyle paylaşmak istemiyor, bağırttırarak osurmayı yeğliyordu.
    Doors vardı. Doors süper adamdır. Hayatı yalan diyenler vardır ama hayvan onu sever. Karaköyde, denizin dip kenarında, balıkçılarla rakı üstüne yapıştırıyordur muhtemelen Doors. Birasından tatlı bir yudum aldı. Biraz deniz havası fena olmazdı ve artık baronların masasına oturacak kalibredeydi, daha uygun bi zaman olamazdı bu iş için. Bu etrafta dolanan hapçı gençlik sadece tokatlıktı.
    Kalktı, birasını kaptı, aşağıya doğru sallana sallana indi. Kulenin yanından geçerken, merveyi (çirkin bacaklı kızın adıymış[gerçekten ve kötü bir isim kabül]) düşündü, "Ne saçma bi dünya olurdu" dedi, birası vardı, içti. 
    Hayvan adam eski evleri çok severdi. O evlerdeki muhafazakar ve destekli seksleri düşündü. Pencereleri düşündü, perdeleri düşündü. Taş yolları, soğuğu, sokak aralarını, sarı ışıkları, oraların sesini düşündü. "Gerizekalı salak, yanımda olmalıydı" dedi; ona kendinden hiçbir şey anlatmadan sahip olmak, olabilecek tek mantıktı. Her sokak arasında onunla seviştiğini düşündü, her karanlık noktada. Düşüncesi, oluşundan daha güzeldi belki de.
Hayvan adamın düşünceleri gerçek olamayacak kadar güzeldir; hiçbir zaman buna emin olamaz.
    Hayvan, bugünden ve bu dünyadan istediği, ona borçlu olunan şeyleri düşündü. Bu salak hayat ondan bir sürü yaşanmamışlık çalmıştı. Bu kalabalık, bu yağlı insan içgüdüsü onun kalbine baltalar indiriyordu. Bunu utanmadan ve sürekli yapıyordu zaman denen fizikle açıklanabilecek iğrenç kabül.
Hayvan adam, öyle kolay kolay bir şeyi kabul etmezdi.
    Aşağı indi, denizin o mükemmel boktan kokusunu çekti. O saatte artık balıkçılar tezgahlarını kapatmıştı. Birkaçının dışarıda olan ampüllerini çıkarıp tuz buz etti. Sadece biraz daha olaya girmesi gerekiyordu, kötü bir niyeti yoktu. Köpekler bu konuya tepkisiz kalmadı ve yanına koşarak geldiler. Etrafta kimse yoktu, saat üç buçuktu, gönül rahatlığıyla o da köpeklere havladı. "Demek ki mantıklı bi şey yapıyomuş" dedi köpekler ve iki metre etrafında toplandılar hayvan adamın; artık bir sürüsü vardı.
    Sakin, kendinden emin ve köpekleriyle devam etti sahilden hayvan adam. Istanbul, yangın kulesiyle ancak bu kadar güzel kırıtabilirdi karşısında. Ninja kaplumbağalar ayı vardı yukarda ve birkaç bulut osuruğu vardı en fazla. Renkleri gördü uzakta, saçma sapan ama "Gel ulan buraya" diyen renkler.
    Nereye kadar renkler cezbedecekti onu. Renkler, düşündüğü kadar sahiplenir miydi hayatını. Bu bütün binalar, bu bütün vücutlar ne kadar az riyakardı. Ne kadar delikanlıydı ki o? Biraz düşündüğünde hiçbir şey bilmek istemez miydi o zaten hep. Ahmaklık mıydı yaptığı, her bir boku merak etmek, kurcalamak, aslında umutsuzluğu, çaresizliği miydi? Bunu kendine nasıl itiraf ederdi? Mevcut dünyada bu ne kadar isabetliydi, yalanın koynundan daha ne kadar kaçabilecekti?
    Doors'un mekanına daha varken kendi kalbine salladığı bu kürekler canını kazıdı. Hayvan adam çok maniktir. Bir bank buldu oturdu, sigara yaktı. Boğazın bu boktan üvey kısmına temaşa ederek çekeledi sigarasını. Köpekler, zamanı dolduruyor, amaçsız hareketleriyle içini resmediyordu aslında olmayan boşluğa. Oysa, kanını görmekten aciz, izin veriyordu zamana, sadece aksındı. Belki de karnı acıkmıştı sadece, bütün bu haller ondandı. Belki de bir daha yiyemeyecek kadar toktu. Artık o tek inandığı ülkenin, dünya haritasından pörtleyip davetini göndermesi lazımdı. Ya da her şey boktandı. Ya da güzel boklar vardı. Ya da hiçbir şey yoktu. Sadece gelenler ve gidenler. Bütün zaman elini suya daldırdığıyla, kuma daldırdığı ikiyüzlülüğüyle doluydu.
Hayvan adam kendinden kaçmaz.
    Geçmişi anlamadığı için sevemeden yerinden kalktı. Bu gece dolacaktı. Olduklarını tahmin ettiği yere doğru yürüdü. Köpekler peşini bırakmıştı. Köpekler onda liderlik vasfı görmemişti demek. Onda peşinden gidilecek bir şey görmemişler demek. Hayvan adam zaten buna utanırdı. Uzaktan Doors'u gördü. Yaklaştı, dört kişiydiler. Birini daha önceden tanıyordu. Düzenbaz bir herifti. Doors'a bar işlettiği zamanlarda borcu olan sevimsiz biriydi. Ama Doors'la çok eski arkadaştılar ve Doors iyidir. İyice yaklaştığında onu fark etti:
-Şşerrefsiiiz şşerrefsiiiz(onun mimiklerine hayran olurdunuz)
-Ne ya alalaa ne var(güldü hayvan)
-Kardeşim, hoş geldin, ne yapıyosun lan bu saatte burda
-Naapiim kafam baya iyi, bakiim dedim belki burdadır, aramadım da geç oldu diye nabıyon(sarıldılar)
-İyidir kardeşim sen nasılsın, lan özlemişim şerefsiz ne arıyosun ne soruyosun bak bak kadraja al tam öküz(güldüler)
-Ya abi valla evden çıktıımız yok ya
-Tanıştıriim kardeşimdir, benim işletmeciliğini yaptıım barda hani anlatıyodumya ha bu öküz her gün gelir içerdi, bunların güzel tayfası vardı, bunlardan ben para da kazanmazdım rakıyı ortak alırdık nirvana açardık, bu hayvan duman söylerdi, içerdik kanka.
    Hayvan adam gülümsedi, diğerleriyle tokalaştı.
-Hadi bize bira al, daha mevzumuz var oğlum, ballı göt iyi zamanda denk geldin
-Ooo hemen kaç tane aliyim
-Al şurdan on tane al
-Hacı abi ama mevzu varsa bi yolluk yap da film çekiyim be yolda
-Hay amınakoyim tamam iyice torbacı belledin zaten beni, film milm işleriyle de uğraşıyo da pezevenk bakalım bi tuttursa da.. sana diyorum oğlum beni çek beni kullan
-Çekicem tamam ilk seni çekicem seni köpeklere fısıldayan adam yapıcam
-Hassiktir lan ordan(güldüler)
-Harbi diyorum ha bi tane belgesel var öyle herif köpekleri eğitiyo amarikan bu sana da uyarlama yapıcaz sen anlıyon köpeklerden.
-Olm ben canlının halinden anlarım, biz boşuna doors olmadık
-Doğru diyon, ama valla aklımda bak ha tam olarak öyle olmasa da iyi bi fikir bu neyse siktireet becerikli abim benim hemen de yapıverdi hadi çekeliyim de gidiyim
     Hayvan adam, zehrin tadına tekrardan bandığında action diye bağırdı kalbine. Bira almaya yollandı. Yıkıcı bir mutluluğu vardı. "Ne kadar aptalım lan ben" dedi. Hiçbir şeyin değerini bilemediğinden, bu konuda yeteneksiz olduğundan, yine de böyle biri olsa bile kendisini sevmesi gerektiğinden ve bunun samimiyetsizliğinden yakındı. Köprünün altındaki restoranların arka taraflarındaydı tekel. Oralardan geçerken, lüks denebilecek bu restoranların kaşık çatallarını bildiğiniz mazgal başında, sıcak su ve iki gıdım sıvı deterjanla yıkandığını fark etti. Zaten öyle olması gerekmez miydi, neden kasılsındı ki şu dünyada. En fazla ne kadar temiz olabilirizdir ki?
    Geri geldiğinde gayri ihtiyari saatine baktı, dörttü saat. Biraları dağıttı, adı Murat olan yavşak, belli ki olmuş zıvdalıyordu:
-Abi tamam dedim ya. Bak kardeşim sen de dahil ol diye söylüyorum. Çocuğun olunca var yaa, kardeşim sana söyliyim bütün ne varsa siktirediyosun ya. Bak bilirler bunlar beni doors abine sor ben manyak diil miydim kanka?
-Manyaktın amınakoyim Neva'da dört yüzü gören tek insandır bu. Murat dört yüz amınakoyim biz daha yüzü anca bulmuştuk.
-Bak, bak. Nerden nereye bak. Bilader çok üzülüyosun çok yoruluyosun insan olarak ama çocuğun olunca amınakoyim baba olunca tamam mı.. Her şeyden vazgeçebiliyosun amınakoyim çok acaiyip ama çok iyi bi duygu ben bunu tahmin edemezdim murat abi.
    Hayvan adam, Murat abi'yi zaten gözüne kestirmişti. Adam neresinden baksan elli beş yaşındaydı. Yüzünde yoktu ki iki mm kare çatlaksız, çiziksiz olsun. Midye çıkardıkları, balık tuttukları, bazen de karşıya turistik insan taşıdıkları ekmek teknesinin sahibiydi:
-Eyvallah, eyvallah kardeş, seni anlıyoruz
-Abi (diye girdi hayvan, susmayı da bilmez) çok zor değil mi ya çocuk sahibi olmaya karar vermek, çok zor abi ya, artık dünya mı değişti şimdi yaş farkı varya ama ben öyle görüyorum yani benim mi salaklığım yoksa
-Yok bilader(diye atladı yavşak murat) onun bi zamanı var sen seçmiyosun geldi mi de eyvallahı çekiyosun öbür türlü zaten yaşamanın bi anlamı yok
-Ya doğrudur abi de baksana yani insanlara birbirlerini yiyiyolar ya hadi sana bi şey oldu ne olucak o çocuğun hali, savaş çıktığını düşün, oğlunu yollıycan var ya öyle de bi kitap
-Ben kitap mitap okumam bilader. Sen savaş hakkında kitap yazıyosan o işten zevk alıyosun demektir. Ben öyle işe malzeme olmam
    Hayvan, bu herife kıl olmakta ne kadar da isabetli olduğunu anlamıştı. Dünyanın en yüzeysel yılanıydı bu herif. Bu dünyaya ait olmamalıydı bu zihniyet. Kafası güzeldi evet ama otuz beş yaşında bir insan böyle düşünememeliydi ona göre. Kendini tarttı, yok olmazdı. Yoksa olur muydu, bu kadar mı haksızdı şu mırınkırın doğrularında. Hiç mi dünyanın nefesini algılayamıyordu, frekansı bu kadar mı kaybetmişti.
-Yea ne çocuk yapıcan abi(diye girdi bülent o da otuz yaşlarındaydı) benim çüküm kalkmıyo zaten amınakoyim, ağızda diş kalmadı, geçen karı denk getirdim sikicem, kalkmıyo çük, hep taştan(güldüğünde dünyanın en tatlı dişsizliğini görüyordunuz)
    Hayvan adam bülent abiyi çok sevdi ve "çocukça" bir kahkaha patlattı. Bu ne kadar mantıksız da olsa çocukluğun, yapay ve aslında hiçbir zaman olgunlaşamayacak "yetişkin"e zaferi tadında şen şakraktı. Paçoz baba murat, yılanlığına yediremedi bu kılıcı:
-İnsanın hayatında yediği bi tokat vardır, her şeyi alıp götürür. Sen daha o tokadı yememişsin.
    Hayvan, onun burnuna baktı, onun insanlara dik bakışı buydu. "Sen benim zekamı nasıl küçümseyebilirsin aptal" demek istedi. Ama bu laf onu tatmin etmezdi. Onun o evcilik oyununu kurduğu masanın örtüsünü götüne sokmak istedi. Ama o buna değmezdi. Uzun uzun ona baktı, burnuna. O, yaşının verebileceği gücün bile farkında olmayacak kadar kayıptı hayvana göre. Gözlerini birasına, hele ki denize devirdi.
Hayvan adam en çok da denizi paylaşmak istemez.
    Üç kuruşluk beyniyle, üç metrekarelik algısında yaşayan biri yine tenezzül edilmeyecek bir oluştur. Hayvan:
-Doğrudur abi(dedi)
-Ya bi siktirin gidin "Yanımızda olmayanlara" diyerek biraları tokuşturttu.
-Benim biriyle arkadaş olmam için, onunla çok sikişmem lazım(dedi murat abi)
-Çok haklısın abi(diye atladı hayvan, o da bunu düşünmüştü önceden, kimseyi tek sikişte tanıyamazsınızdır ona göre de)
    Ufak murat beyinsizi, oğlunu özlediğini bahane ederek, limitini yeterince zorladığını falan düşünmeden artık bir göt olduğunu fark edip siktirip gitti. Murat abiyse, hayvanda kendine dair bir şeyler gördüğünden belki onu sevmişti. En azından hayvan düşüncesi bu yöndeydi.
-Ucuz göt bu, sen yanlış anlama
-Yok abi, öyle bi şey yok, benim saygı duymak yani durumum, bilemem yani
-Benim de çocuklar var, ama rahat ol yani biz de düşünmüşüzdür illa ki
-Eyvallah abi, sen anladın zaten beni
-Sen bizi yanlış anlama, ben burdan çıkıcam şimdi tekneyle sarıyere eve, bu lavuklarla takılıyoruz işte, işin orospuluğu, bunu da anlıycaksın
-Eyvallah abi, anlayabiliyorum
-Yine de içini karartma, deniz bize bakar, hep bakmıştır
    Adam öyle bir adamdı ki keşke hayvanın dedesi olsaydı. Keşke bu kadar cayır bir ses kanından olsaydı.
-Tekneye mi geçsek doors
-Abi beş oldu be hanım şimdi uyumamıştır, çocukları da ben yolcu ediyorum okullarına
-Tamam sen siktir git, senin durumun nedir bilader, bizim biraz daha yolumuz var
-Valla abi, takılırım yani de rahatsızlık vermiyim
-Siktirtme rahatsızlığını, geçelim tekneye iyice ayaza vurdu biz kofti yaşlı değiliz, harbi yaşlıyız yani(güldü)
    Biralarını bitirirlerken telefon çaldı, arayan hatundu.

V

"Abi kusura bakmayın" diyerek, üç metre uzaklaştı yanlarından, telefonu açtı:
-Efendim iyi misin
-Nerdesin
-Sahile indim, nooldu ya
-Bi şey yok buralarda mısın diye aradım eve dönüyorum
-Tek başına falan diilsin di mi
-Sanane ya, dönüyorum ben eve hadi görüşürüz
-Bi dur, dur bi, neden aradın
-Aramadım say, tamam uzatma hadi iyi geceler
-Nerdesin sen geliyorum bekle on dakkaya gelirim nerdesin
-İstemiyorum tamam, gidicem yatıcam uykum var çok.. bekleyemem
-Beklemiyceksin gerizekalı gelicem işte hemen
-Hızlı ol o zaman ben vitalojideyim en fazla yirmi dakka beklerim yalnız
-Tamam hadi eyvallah(kapattı)
 -Abi benim bi manita durumu var gitmem lazım, yani kaçırılcak bi durum diil, kaç yıllık mesele, ama başka zaman daha uzun gelicem buraya çok teşekkür ederim valla
-Sen bilirsin kardeş ama boku yeme yani, yediğinle kalırsın. Bu saatten sonra ben kadın falan sikmem mesela(güldü)
-Eyvallah abi(güldü) muhabbetiniz bol olsun harbiden sağolun, iyi sabahlar
-Hadi selametle
    Hayvan adam, kafası örs gibi olmasına rağmen, bu fırsatı kaçıramayacağı için son bir gayretle caddeye çıktı. Çıktığında metin bir şaşırma yaşadı. O aşağıdayken gerçekten bir şeyler yapmış olacaktı ki caddenin bir tarafı artık deniz kenarıydı. Diğer tarafındaki çoğu gerizekalı dükkan da, park bahçe olmuştu. Sakin insanlar, gidip çeşmelerden bira dolduruyorlardı kağıt bardaklarına. Kuru bir heyecan kapladı içini. Gevrek, ve hoş kokuluydu hisleri. Her an kırılabilecek kadar gerçektiler. Çok nazik olmalıydı, vitalojinin olması gereken yeri sezgiyle buldu, hatun ufak bir kadehle, denizin içerisine doğru açılmış yoldaki bankta salınıyordu. Siyah body'si onu eve benzetmişti. Yaşlı, sakallı ve düzgün burunlu bir adam, hayvana bir şişe şarap verdi ve "Aşk" diye bağırdı. Yarım metre genişliğindeki yoldan yürüyerek yaklaşıyordu hatuna.
Uzaklar turuncu
Turuncu hayvanın ameli
    -Hayret
Hayvan, oturdu. Yanlarında porselen avizeli bir ışık yükseliyordu. Hatunun kokusu dolu bir nefes çekti. Bir kadeh şarap koydu kendine ve şerefe yapmak üzere hatuna uzattı, kadehlerini tıklattılar, yudumlarını aldılar. Hayvan:
-Gördüğün gibi, hayatta görebileceğin, hissedebileceğin en "en"ler benimle beraberken olacak
dediğinde suratında orta şiddetli bir şaplak hissetti, gözünü açtığındaysa burnuna bakan bir çift köpekbalığı gözü gördü, yeterince korktuktan sonra daha da yanan turuncuya kaçırdı gözlerini çünkü heyecanlanıyordu ve öksürmek istemiyordu. Hatun ağzını açtı:
-Sen (dedi) gerizekalısın. Senin gerçekten beynin yok. Senin kalbin, ciğerin, hücren hiçbir şeyin yok. Sen olmamalıymışsın. Sen can taşıyabilecek biri değilsin. Sen sadece cisim olabilirsin. Sana kendi hayatımda bi kapı açtığım için ne kadar içtiğimi hesaplayamam. Seni anlamlandırmak için harcadığım zamanı hiçbi şekilde telafi edemem. Sen hasta bile değilsin. Hastalanacak bi bünyen bi oluşun yok senin. Sen hiç yokmuşsun ki kaybol ve seni arayayım. Sana acıyodum ve bu duygu azalarak bitiyo. Seni denize atmak ve üstüne beton dökmek istiyorum. Ciğerlerinin içine taş doldurmak istiyorum. Ağzını dikmek istiyorum, gözlerini oymak istiyorum. Şerefe!
    Hayvan dolan gözlerini, doğan cayır turuncuya dikmiş, martıların kadrajına girip çıkışlarıyla nefesini kontrol ediyordu. Şerefe edilmiş kadehinden bir yudum aldı, bir sigara yaktı. Hatun, ona duyma ihtiyacında olduğu lafları öyle güzel vuruyordu ki, her ağzını açtığında, oradan içeriye girmek istiyor, onun içinde bütün maddeselliğinden kurtulmak istiyordu. O, ölünebilecek en makul yerdi. Saygıdeğer cellatına bir sigara uzattı:
-Sen(dedi) ölürken elini tutmak isteyeceğim tek insansın.
Hatun bunun üzerine yerinden kalktı, hayvana yumruklar tekmeler sallamaya başladı, saçlarını çekti, boğazını sıktı. Yeterince hırsını aldıktan sonra da sigarasını yakmasını istedi. Hayvan hiç tereddütsüz onun sigarasını ardından da kendi sigarasını yaktı. Güneş kafasını çıkarmıştı, yeni bir "Şerefe"ydi bu.
    Yunuslar ağır çekimde suyun üstünde şımarıyorlar, boğazın her iki yakasındaki evler pembe bulutlar oluşturarak patlıyorlar, vahşi yeşil ağaçlara dönüşüyorlardı. Uçaklar ufukta füze gibi patlıyor, oluşan pembe duman dağıldığında, kocaman ağaçlar beliriyordu. Hatun, hayvanın göğsüne yattı.
Güneşin üstüne zamanla görünmeyecek bir kasnak yerleşti.
Bir vapur geçti, kabasında:
"Artık saatinize bakmanıza gerek olmayacak"
yazıyordu.

hayvan adam? efendim iskeletor? give me 5

"Abi kusura bakmayın" diyerek, üç metre uzaklaştı yanlarından, telefonu açtı:
-Efendim iyi misin
-Nerdesin
-Sahile indim, nooldu ya
-Bi şey yok buralarda mısın diye aradım eve dönüyorum
-Tek başına falan diilsin di mi
-Sanane ya, dönüyorum ben eve hadi görüşürüz
-Bi dur, dur bi, neden aradın
-Aramadım say, tamam uzatma hadi iyi geceler
-Nerdesin sen geliyorum bekle on dakkaya gelirim nerdesin
-İstemiyorum tamam, gidicem yatıcam uykum var çok.. bekleyemem
-Beklemiyceksin gerizekalı gelicem işte hemen
-Hızlı ol o zaman ben vitalojideyim en fazla yirmi dakka beklerim yalnız
-Tamam hadi eyvallah(kapattı)
 -Abi benim bi manita durumu var gitmem lazım, yani kaçırılcak bi durum diil, kaç yıllık mesele, ama başka zaman daha uzun gelicem buraya çok teşekkür ederim valla
-Sen bilirsin kardeş ama boku yeme yani, yediğinle kalırsın. Bu saatten sonra ben kadın falan sikmem mesela(güldü)
-Eyvallah abi(güldü) muhabbetiniz bol olsun harbiden sağolun, iyi sabahlar
-Hadi selametle
    Hayvan adam, kafası örs gibi olmasına rağmen, bu fırsatı kaçıramayacağı için son bir gayretle caddeye çıktı. Çıktığında metin bir şaşırma yaşadı. O aşağıdayken gerçekten bir şeyler yapmış olacaktı ki caddenin bir tarafı artık deniz kenarıydı. Diğer tarafındaki çoğu gerizekalı dükkan da, park bahçe olmuştu. Sakin insanlar, gidip çeşmelerden bira dolduruyorlardı kağıt bardaklarına. Kuru bir heyecan kapladı içini. Gevrek, ve hoş kokuluydu hisleri. Her an kırılabilecek kadar gerçektiler. Çok nazik olmalıydı, vitalojinin olması gereken yeri sezgiyle buldu, hatun ufak bir kadehle, denizin içerisine doğru açılmış yoldaki bankta salınıyordu. Siyah body'si onu eve benzetmişti. Yaşlı, sakallı ve düzgün burunlu bir adam, hayvana bir şişe şarap verdi ve "Aşk" diye bağırdı. Yarım metre genişliğindeki yoldan yürüyerek yaklaşıyordu hatuna.
Uzaklar turuncu
Turuncu hayvanın ameli
    -Hayret
Hayvan, oturdu. Yanlarında porselen avizeli bir ışık yükseliyordu. Hatunun kokusu dolu bir nefes çekti. Bir kadeh şarap koydu kendine ve şerefe yapmak üzere hatuna uzattı, kadehlerini tıklattılar, yudumlarını aldılar. Hayvan:
-Gördüğün gibi, hayatta görebileceğin, hissedebileceğin en "en"ler benimle beraberken olacak
dediğinde suratında orta şiddetli bir şaplak hissetti, gözünü açtığındaysa burnuna bakan bir çift köpekbalığı gözü gördü, yeterince korktuktan sonra daha da yanan turuncuya kaçırdı gözlerini çünkü heyecanlanıyordu ve öksürmek istemiyordu. Hatun ağzını açtı:
-Sen (dedi) gerizekalısın. Senin gerçekten beynin yok. Senin kalbin, ciğerin, hücren hiçbir şeyin yok. Sen olmamalıymışsın. Sen can taşıyabilecek biri değilsin. Sen sadece cisim olabilirsin. Sana kendi hayatımda bi kapı açtığım için ne kadar içtiğimi hesaplayamam. Seni anlamlandırmak için harcadığım zamanı hiçbi şekilde telafi edemem. Sen hasta bile değilsin. Hastalanacak bi bünyen bi oluşun yok senin. Sen hiç yokmuşsun ki kaybol ve seni arayayım. Sana acıyodum ve bu duygu azalarak bitiyo. Seni denize atmak ve üstüne beton dökmek istiyorum. Ciğerlerinin içine taş doldurmak istiyorum. Ağzını dikmek istiyorum, gözlerini oymak istiyorum. Şerefe!
    Hayvan dolan gözlerini, doğan cayır turuncuya dikmiş, martıların kadrajına girip çıkışlarıyla nefesini kontrol ediyordu. Şerefe edilmiş kadehinden bir yudum aldı, bir sigara yaktı. Hatun, ona duyma ihtiyacında olduğu lafları öyle güzel vuruyordu ki, her ağzını açtığında, oradan içeriye girmek istiyor, onun içinde bütün maddeselliğinden kurtulmak istiyordu. O, ölünebilecek en makul yerdi. Saygıdeğer cellatına bir sigara uzattı:
-Sen(dedi) ölürken elini tutmak isteyeceğim tek insansın.
Hatun bunun üzerine yerinden kalktı, hayvana yumruklar tekmeler sallamaya başladı, saçlarını çekti, boğazını sıktı. Yeterince hırsını aldıktan sonra da sigarasını yakmasını istedi. Hayvan hiç tereddütsüz onun sigarasını ardından da kendi sigarasını yaktı. Güneş kafasını çıkarmıştı, yeni bir "Şerefe"ydi bu.
    Yunuslar ağır çekimde suyun üstünde şımarıyorlar, boğazın her iki yakasındaki evler pembe bulutlar oluşturarak patlıyorlar, vahşi yeşil ağaçlara dönüşüyorlardı. Uçaklar ufukta füze gibi patlıyor, oluşan pembe duman dağıldığında, kocaman ağaçlar beliriyordu. Hatun, hayvanın göğsüne yattı.
Güneşin üstüne zamanla görünmeyecek bir kasnak yerleşti.
Bir vapur geçti, kabasında:
"Artık saatinize bakmanıza gerek olmayacak"
yazıyordu.

16 Aralık 2012 Pazar

hayvan adam 4 köşe

    Canı bir bira istedi, düşünmelik bir bira. Gidebileceği yerler vardı. Hayvan adam ilişkilerini taze tutar. Bir tane gold aldı duvarın üstüne götünü koydu. İçi eğlenceyle hazla belki -joy-la doluydu. Ona buna sarkmak lafa girmek istiyordu. Arada aklına yukarıdaki hatun geldiğinde, onun bir aptal olduğu sansürünü yapıştırıyordu beynindeki yerine. Diğer insanlar da aptaldı, diğer insanların daha az aptal oldukları bir nokta yoktu. Güzel olansa, o da en az onlar kadar aptaldı artık.
Hayvan adam, adaleti sevmez eşitlikçidir.
    Hayvan adam, bugün seks yapamazdı herhalde, çok içmişti. Bir kereden sonra zıbarırdı ve bu hiç iyi bir reklam stratejisi değildi. Hele ki yalnız uyumak istiyor, sabah kalktığındaki afallamayı biriyle paylaşmak istemiyor, bağırttırarak osurmayı yeğliyordu.
    Doors vardı. Doors süper adamdır. Hayatı yalan diyenler vardır ama hayvan onu sever. Karaköyde, denizin dip kenarında, balıkçılarla rakı üstüne yapıştırıyordur muhtemelen Doors. Birasından tatlı bir yudum aldı. Biraz deniz havası fena olmazdı ve artık baronların masasına oturacak kalibredeydi, daha uygun bi zaman olamazdı bu iş için. Bu etrafta dolanan hapçı gençlik sadece tokatlıktı.
    Kalktı, birasını kaptı, aşağıya doğru sallana sallana indi. Kulenin yanından geçerken, merveyi (çirkin bacaklı kızın adıymış[gerçekten ve kötü bir isim kabül]) düşündü, "Ne saçma bi dünya olurdu" dedi, birası vardı, içti.
    Hayvan adam eski evleri çok severdi. O evlerdeki muhafazakar ve destekli seksleri düşündü. Pencereleri düşündü, perdeleri düşündü. Taş yolları, soğuğu, sokak aralarını, sarı ışıkları, oraların sesini düşündü. "Gerizekalı salak, yanımda olmalıydı" dedi; ona kendinden hiçbir şey anlatmadan sahip olmak, olabilecek tek mantıktı. Her sokak arasında onunla seviştiğini düşündü, her karanlık noktada. Düşüncesi, oluşundan daha güzeldi belki de.
Hayvan adamın düşünceleri gerçek olamayacak kadar güzeldir; hiçbir zaman buna emin olamaz.
    Hayvan, bugünden ve bu dünyadan istediği, ona borçlu olunan şeyleri düşündü. Bu salak hayat ondan bir sürü yaşanmamışlık çalmıştı. Bu kalabalık, bu yağlı insan içgüdüsü onun kalbine baltalar indiriyordu. Bunu utanmadan ve sürekli yapıyordu zaman denen fizikle açıklanabilecek iğrenç kabül.
Hayvan adam, öyle kolay kolay bir şeyi kabul etmezdi.
    Aşağı indi, denizin o mükemmel boktan kokusunu çekti. O saatte artık balıkçılar tezgahlarını kapatmıştı. Birkaçının dışarıda olan ampüllerini çıkarıp tuz buz etti. Sadece biraz daha olaya girmesi gerekiyordu, kötü bir niyeti yoktu. Köpekler bu konuya tepkisiz kalmadı ve yanına koşarak geldiler. Etrafta kimse yoktu, saat üç buçuktu, gönül rahatlığıyla o da köpeklere havladı. "Demek ki mantıklı bi şey yapıyomuş" dedi köpekler ve iki metre etrafında toplandılar hayvan adamın; artık bir sürüsü vardı.
    Sakin, kendinden emin ve köpekleriyle devam etti sahilden hayvan adam. Istanbul, yangın kulesiyle ancak bu kadar güzel kırıtabilirdi karşısında. Ninja kaplumbağalar ayı vardı yukarda ve birkaç bulut osuruğu vardı en fazla. Renkleri gördü uzakta, saçma sapan ama "Gel ulan buraya" diyen renkler.
    Nereye kadar renkler cezbedecekti onu. Renkler, düşündüğü kadar sahiplenir miydi hayatını. Bu bütün binalar, bu bütün vücutlar ne kadar az riyakardı. Ne kadar delikanlıydı ki o? Biraz düşündüğünde hiçbir şey bilmek istemez miydi o zaten hep. Ahmaklık mıydı yaptığı, her bir boku merak etmek, kurcalamak, aslında umutsuzluğu, çaresizliği miydi? Bunu kendine nasıl itiraf ederdi? Mevcut dünyada bu ne kadar isabetliydi, yalanın koynundan daha ne kadar kaçabilecekti?
    Doors'un mekanına daha varken kendi kalbine salladığı bu kürekler canını kazıdı. Hayvan adam çok maniktir. Bir bank buldu oturdu, sigara yaktı. Boğazın bu boktan üvey kısmına temaşa ederek çekeledi sigarasını. Köpekler, zamanı dolduruyor, amaçsız hareketleriyle içini resmediyordu aslında olmayan boşluğa. Oysa, kanını görmekten aciz, izin veriyordu zamana, sadece aksındı. Belki de karnı acıkmıştı sadece, bütün bu haller ondandı. Belki de bir daha yiyemeyecek kadar toktu. Artık o tek inandığı ülkenin, dünya haritasından pörtleyip davetini göndermesi lazımdı. Ya da her şey boktandı. Ya da güzel boklar vardı. Ya da hiçbir şey yoktu. Sadece gelenler ve gidenler. Bütün zaman elini suya daldırdığıyla, kuma daldırdığı ikiyüzlülüğüyle doluydu.
Hayvan adam kendinden kaçmaz.
    Geçmişi anlamadığı için sevemeden yerinden kalktı. Bu gece dolacaktı. Olduklarını tahmin ettiği yere doğru yürüdü. Köpekler peşini bırakmıştı. Köpekler onda liderlik vasfı görmemişti demek. Onda peşinden gidilecek bir şey görmemişler demek. Hayvan adam zaten buna utanırdı. Uzaktan Doors'u gördü. Yaklaştı, dört kişiydiler. Birini daha önceden tanıyordu. Düzenbaz bir herifti. Doors'a bar işlettiği zamanlarda borcu olan sevimsiz biriydi. Ama Doors'la çok eski arkadaştılar ve Doors iyidir. İyice yaklaştığında onu fark etti:
-Şşerrefsiiiz şşerrefsiiiz(onun mimiklerine hayran olurdunuz)
-Ne ya alalaa ne var(güldü hayvan)
-Kardeşim, hoş geldin, ne yapıyosun lan bu saatte burda
-Naapiim kafam baya iyi, bakiim dedim belki burdadır, aramadım da geç oldu diye nabıyon(sarıldılar)
-İyidir kardeşim sen nasılsın, lan özlemişim şerefsiz ne arıyosun ne soruyosun bak bak kadraja al tam öküz(güldüler)
-Ya abi valla evden çıktıımız yok ya
-Tanıştıriim kardeşimdir, benim işletmeciliğini yaptıım barda hani anlatıyodumya ha bu öküz her gün gelir içerdi, bunların güzel tayfası vardı, bunlardan ben para da kazanmazdım rakıyı ortak alırdık nirvana açardık, bu hayvan duman söylerdi, içerdik kanka.
    Hayvan adam gülümsedi, diğerleriyle tokalaştı.
-Hadi bize bira al, daha mevzumuz var oğlum, ballı göt iyi zamanda denk geldin
-Ooo hemen kaç tane aliyim
-Al şurdan on tane al
-Hacı abi ama mevzu varsa bi yolluk yap da film çekiyim be yolda
-Hay amınakoyim tamam iyice torbacı belledin zaten beni, film milm işleriyle de uğraşıyo da pezevenk bakalım bi tuttursa da.. sana diyorum oğlum beni çek beni kullan
-Çekicem tamam ilk seni çekicem seni köpeklere fısıldayan adam yapıcam
-Hassiktir lan ordan(güldüler)
-Harbi diyorum ha bi tane belgesel var öyle herif köpekleri eğitiyo amarikan bu sana da uyarlama yapıcaz sen anlıyon köpeklerden.
-Olm ben canlının halinden anlarım, biz boşuna doors olmadık
-Doğru diyon, ama valla aklımda bak ha tam olarak öyle olmasa da iyi bi fikir bu neyse siktireet becerikli abim benim hemen de yapıverdi hadi çekeliyim de gidiyim
     Hayvan adam, zehrin tadına tekrardan bandığında action diye bağırdı kalbine. Bira almaya yollandı. Yıkıcı bir mutluluğu vardı. "Ne kadar aptalım lan ben" dedi. Hiçbir şeyin değerini bilemediğinden, bu konuda yeteneksiz olduğundan, yine de böyle biri olsa bile kendisini sevmesi gerektiğinden ve bunun samimiyetsizliğinden yakındı. Köprünün altındaki restoranların arka taraflarındaydı tekel. Oralardan geçerken, lüks denebilecek bu restoranların kaşık çatallarını bildiğiniz mazgal başında, sıcak su ve iki gıdım sıvı deterjanla yıkandığını fark etti. Zaten öyle olması gerekmez miydi, neden kasılsındı ki şu dünyada. En fazla ne kadar temiz olabilirizdir ki?
    Geri geldiğinde gayri ihtiyari saatine baktı, dörttü saat. Biraları dağıttı, adı Murat olan yavşak, belli ki olmuş zıvdalıyordu:
-Abi tamam dedim ya. Bak kardeşim sen de dahil ol diye söylüyorum. Çocuğun olunca var yaa, kardeşim sana söyliyim bütün ne varsa siktirediyosun ya. Bak bilirler bunlar beni doors abine sor ben manyak diil miydim kanka?
-Manyaktın amınakoyim Neva'da dört yüzü gören tek insandır bu. Murat dört yüz amınakoyim biz daha yüzü anca bulmuştuk.
-Bak, bak. Nerden nereye bak. Bilader çok üzülüyosun çok yoruluyosun insan olarak ama çocuğun olunca amınakoyim baba olunca tamam mı.. Her şeyden vazgeçebiliyosun amınakoyim çok acaiyip ama çok iyi bi duygu ben bunu tahmin edemezdim murat abi.
    Hayvan adam, Murat abi'yi zaten gözüne kestirmişti. Adam neresinden baksan elli beş yaşındaydı. Yüzünde yoktu ki iki mm kare çatlaksız, çiziksiz olsun. Midye çıkardıkları, balık tuttukları, bazen de karşıya turistik insan taşıdıkları ekmek teknesinin sahibiydi:
-Eyvallah, eyvallah kardeş, seni anlıyoruz
-Abi (diye girdi hayvan, susmayı da bilmez) çok zor değil mi ya çocuk sahibi olmaya karar vermek, çok zor abi ya, artık dünya mı değişti şimdi yaş farkı varya ama ben öyle görüyorum yani benim mi salaklığım yoksa
-Yok bilader(diye atladı yavşak murat) onun bi zamanı var sen seçmiyosun geldi mi de eyvallahı çekiyosun öbür türlü zaten yaşamanın bi anlamı yok
-Ya doğrudur abi de baksana yani insanlara birbirlerini yiyiyolar ya hadi sana bi şey oldu ne olucak o çocuğun hali, savaş çıktığını düşün, oğlunu yollıycan var ya öyle de bi kitap
-Ben kitap mitap okumam bilader. Sen savaş hakkında kitap yazıyosan o işten zevk alıyosun demektir. Ben öyle işe malzeme olmam
    Hayvan, bu herife kıl olmakta ne kadar da isabetli olduğunu anlamıştı. Dünyanın en yüzeysel yılanıydı bu herif. Bu dünyaya ait olmamalıydı bu zihniyet. Kafası güzeldi evet ama otuz beş yaşında bir insan böyle düşünememeliydi ona göre. Kendini tarttı, yok olmazdı. Yoksa olur muydu, bu kadar mı haksızdı şu mırınkırın doğrularında. Hiç mi dünyanın nefesini algılayamıyordu, frekansı bu kadar mı kaybetmişti.
-Yea ne çocuk yapıcan abi(diye girdi bülent o da otuz yaşlarındaydı) benim çüküm kalkmıyo zaten amınakoyim, ağızda diş kalmadı, geçen karı denk getirdim sikicem, kalkmıyo çük, hep taştan(güldüğünde dünyanın en tatlı dişsizliğini görüyordunuz)
    Hayvan adam bülent abiyi çok sevdi ve "çocukça" bir kahkaha patlattı. Bu ne kadar mantıksız da olsa çocukluğun, yapay ve aslında hiçbir zaman olgunlaşamayacak "yetişkin"e zaferi tadında şen şakraktı. Paçoz baba murat, yılanlığına yediremedi bu kılıcı:
-İnsanın hayatında yediği bi tokat vardır, her şeyi alıp götürür. Sen daha o tokadı yememişsin.
    Hayvan, onun burnuna baktı, onun insanlara dik bakışı buydu. "Sen benim zekamı nasıl küçümseyebilirsin aptal" demek istedi. Ama bu laf onu tatmin etmezdi. Onun o evcilik oyununu kurduğu masanın örtüsünü götüne sokmak istedi. Ama o buna değmezdi. Uzun uzun ona baktı, burnuna. O, yaşının verebileceği gücün bile farkında olmayacak kadar kayıptı hayvana göre. Gözlerini birasına, hele ki denize devirdi.
Hayvan adam en çok da denizi paylaşmak istemez.
    Üç kuruşluk beyniyle, üç metrekarelik algısında yaşayan biri yine tenezzül edilmeyecek bir oluştur. Hayvan:
-Doğrudur abi(dedi)
-Ya bi siktirin gidin "Yanımızda olmayanlara" diyerek biraları tokuşturttu.
-Benim biriyle arkadaş olmam için, onunla çok sikişmem lazım(dedi murat abi)
-Çok haklısın abi(diye atladı hayvan, o da bunu düşünmüştü önceden, kimseyi tek sikişte tanıyamazsınızdır ona göre de)
    Ufak murat beyinsizi, oğlunu özlediğini bahane ederek, limitini yeterince zorladığını falan düşünmeden artık bir göt olduğunu fark edip siktirip gitti. Murat abiyse, hayvanda kendine dair bir şeyler gördüğünden belki onu sevmişti. En azından hayvan düşüncesi bu yöndeydi.
-Ucuz göt bu, sen yanlış anlama
-Yok abi, öyle bi şey yok, benim saygı duymak yani durumum, bilemem yani
-Benim de çocuklar var, ama rahat ol yani biz de düşünmüşüzdür illa ki
-Eyvallah abi, sen anladın zaten beni
-Sen bizi yanlış anlama, ben burdan çıkıcam şimdi tekneyle sarıyere eve, bu lavuklarla takılıyoruz işte, işin orospuluğu, bunu da anlıycaksın
-Eyvallah abi, anlayabiliyorum
-Yine de içini karartma, deniz bize bakar, hep bakmıştır
    Adam öyle bir adamdı ki keşke hayvanın dedesi olsaydı. Keşke bu kadar cayır bir ses kanından olsaydı.
-Tekneye mi geçsek doors
-Abi beş oldu be hanım şimdi uyumamıştır, çocukları da ben yolcu ediyorum okullarına
-Tamam sen siktir git, senin durumun nedir bilader, bizim biraz daha yolumuz var
-Valla abi, takılırım yani de rahatsızlık vermiyim
-Siktirtme rahatsızlığını, geçelim tekneye iyice ayaza vurdu biz kofti yaşlı değiliz, harbi yaşlıyız yani(güldü)
    Biralarını bitirirlerken telefon çaldı, arayan hatundu.