15 Mayıs 2012 Salı

domalarak yiyen kediler

Kediler de, tıpkı biz insanlar gibi kendi aralarında çeşitli gruplara ayrılırlar. Sarı olsun kırmızı olsun diye uzatmıycam bir sürü kedi vardır. Nasıl düşünebiliriz? Bir kedi neyi önemsemelidir; yaşayışını en çok hangi durum şekillendirir? Yemek tabi ki de. Zaten kedinin yemek yerken domalanı, çok da öyle örf ve adetlerimize uygun değil.
Hadi artık mantıklı bir şeyler söyle derse biri şu an, ona şöyle dönerim. Kedinin ve çoğu hayvanın, bizim kendimize meziyet olarak gösterdiğimiz ama kabaca namertce, kabaca sipimizin ayarını bilmeyerek; evimizi katlederek; açgözlü, doymaz gözlü, kıskanç ve işte bu doğrultuda çoğu insanın hayatlarından yüzde doksan beş çalan ama herkesin de o koltuğa bağlanabileceği düzenimizde, çoğu hayvan insan formunu aşmıştır.
Böyle derim yani. Kedi önermesi başlığının altına doğru geri bir kaç adım atarsak; kedinin domalması, yerin ıslak oluşundan olabilir; bunu en sona saklayayım mı dedim ama hem götlüktür -en sevmediğim kurgu mantığı- hem de unuturum, kedinin de günahını almayıp olayı zaten kedidışı bir boyuta taşımamda ilerde sorun teşkil etmez. Onun dışında, hayvanın en başat gereksinimini giderirken bir yandan da zevk ihtiyacının önüne ket vurmak istemeyişi, o bazıları için sanat kabul edilen yemek yeme seramonisine bu tarz bir kanat takmak isteyişi, bizim uydurduğumuz sanatın da ne kadar doğayla barışık olmayışının ve kedinin poposu kullanıma hazır yemek yiyişi ile paralel olduğuna dalalettir gibi geldi bana.
Sana öyle gelmiş diyorsan, düşün. Ben bile ki ben gerçekten de öyle uzaktan görüldüğü gibi hakikaten bir gerizekalıyımdır; şu üç saati bulmayan ama verimli geçirdiğim gecemde ilk önüme çıkan bilmem ne arabasına hallendim. Sıkıcı ama tezimi destekleyecek şu cümleyi kuruyorum: İnsanın başat yapması icap eden durum para kazanmak; bir kedi nasıl yemek yemek zorundaysa. Fakat insan para kazanırken ne kadar domalır veya bu işi kendince daha makbül hale nasıl getirir; ve asıl sorulardan biri: İnsan ne kadar ölmemek için yaşar? İnsan ölümü ne kadar kendinden uzak tutabilir? İnsan kendine ne kadar iyi davranabilir? İnsan kendini ne kadar sevebilir? İnsanlığın domalmaya ihtiyacı nereden kaynaklanmaktadır?
Aslında "veya hayvanın?" şeklinde bitiyo olmalıydı fakat o zaman oturup bi şeyler yazmamla acaip ters düşerdim bunu da hiç tercih etmem, genelde. İllüzyonun farkındayımdır ama hazmetmem, hazmedemem, hazmedemiyorum da, yapı meselesi veya yıkı meselesi de olabilir. Sonuçta veya sonuçlardan birinde bir nehirden akmanın en güzel yolunun su formunda akmak olacağı fikri yer alamaz mı? Ama bu riyakarlığa alıştık, bu riyakarlığa alışmamız gerekiyordu, hazmetmemiz ve bunun dışına çıkmak aslolan iş. Artık "modern" kelimesinin güncel anlamı bozulmuştur ya da gösterdiği, tarif ettiği güruh, yılın, zamanın, gereken insan davranışının karşılığı değildir.
Bu domalarak yemek yiyen bir kediye, "hey, naber pisipisi, gerizekalı, internete girmeyi öğren bari" demek gibi olmaz çünkü... Yok lan olur. Hani kedinin laftan anlamayacağını düşündüm de, aslında anlamaması konusu modern insana da uygulanabilir geldi şimdilik. Ama istenen çağ atlama ve aydınlanma ve siksok bu kadar imkansız işte.
Ortaçağdan çok da fazla ilerde olmadığımızı söylerim ben. Sadece bir şeyler, bir şeylere dönüştü. İlerleme kaygısı, sadece götü ve göbeği gözetti; kimse kalbi, beyni için vicdanı için ilerlemedi, ilerleyenler de yalnızlığı yayamamazlıktan öldü.
Bu kadar konuşma aslında bir hikayenin başlangıcı belki öyküdür ama en iyisi öykünmedir aslında. Bütün bu antropolojik durumlar, üzerimde, ceplerimde, saçlarımda -yağ değil yani onlar-. Bütün şu yabancılaşma, varoloşçuluk, hiç hikayelerini süslendim. Bu hakikaten insanı zor durumlara düşüren fakat alışınca, mahallenin delikanlılarıyla takılmayı bırakamayacağın gibi sevgisizlik bağıyla bağlandığın tarzda bir disiplin-sizlik.
Bu bir ölü ne kadar yaşayabilirse o kadar yaşayabilmek durumunun ardına açılan tek kapı aşk falan işte. Profesyonel bir yalnızın -hani olurya bir orman bekçisi sizin ödünüz koparken -heriftir muhtemelen- çok kalenderdir orada karanlığı bilir, hayvanları bilir- doğup büyüdüğü toprakları bırakması çok kolay olmaz. Ona sunacak iyi bir teklifiniz olmalıdır veya onu etkilemeniz. O kabasabalığıyla, kendisi orayı aşmak isteyemez çünkü büyüsü bozulur. Tutturduğu tek ayar karıncalı kanaldır. Kumandasının pili bitmiştir. Kalkıp da değiştiremez kanalı, yorgundur. Yanında da biri yoktur ki!
Bu böyle bir ait olamamışlık hikayesiyken, kendisinden bahsedeceğim hatun aslında hiç de bahsedemememliklerle yaşayan, hakikaten yaşadığını bildiğim bir hatun. Aslında kendisine bakınca paralize olacağım bir özelliği olmayan bu hatun. Bir yetmiş beş kadar boyu olan, ufak bir bira göbeğine, içe doğru çarpık bacaklara, biraz kalın kollara, kocaman kulaklara ve gerçekten yüz modeli olabilecek kadar düzgün bir ifadeye sahip. Onu sanırım beş yıldır kesiyorum fakat o yanına gitme, tanışma isteğini bende hiç uyandırmadı. O beni başka hatunlarla gördü, ben onu başka heriflerle gördüm; eylemlerde gördüm, işte iyi diyebileceğin -aktivist hadi- platformlarda gördüm, tiyatro sahnesinde oynarken gördüm, çaycıda bol bol gördüm, gittiğim barlarda gördüm, bizim okuldan zaten.
Bugün sabah yağmur yağmış, hava sıkıntılı her an yeniden bastırabilir. Fakat şarkılarımdan o kadar usanmıştım, biraz daha kendime tahammül edemeyecektim, kısacası yapacak daha iyi bir şeyim yoktu ve saat on bir buçukta çıktım geceye. Belli bir tesadüf beklentisi yok değildi.
Eski boşandığın hatunlar şimdi yoğun, erkek arkadaşlarınınsa yarın işi varsa buna yalnızlık denir. Kimsenin de kahrını çekmez.
Burdan bastım, tiplere baktım, hikayeler uydurdum şu an hangi aksiyonun içinde olabilirler diye. Taksimde kafa açan türkücüleri dinleye dinleye, boşluk konusunu paylaştığım profilin genel özellikleriyle ne kadar bağdaşmadığımı, kendimi ne kadar garip bir şekilde önemsediğimi, yine de dışarıda olmanın keyfini çok sevdiğimi, yağmuru ve serini, baharın sonlarını...
Galataya indim. Arabik şarkılar -arabesk diyerek etkiyi azaltmayalım, pazartesi "sendrom"u diyerek "angutluk"'u sevimlileştirme çabası gibi olmasın- söyleyen iki heriften başka kimse yoktu. Sonra turistler geçmeye başladı, sonra köpekler, sonra tekelde bir kaç herif gruplaştı az çok şen, evden daha şen oldu. Orada bira içerken kafanızı kaldırıyorsunuz ve kule sanki penisinizmiş gibi düşünüp iyi hissedebiliyorsunuz; dışarısı her zaman daha güzel diyorsunuz. Çünkü oyuncak çok.
Gözlerim iyi görmüyor bu aralar. Belki beslenmeden, belki numarası büyüdü, belki lenslerimi aylardır çıkarmadığımdan. Ama bir his vardı; olayların olması gerektiğince gittiğine dair. Sonra, uzaktan farkedip de turist sandığım -böyle giyinmişler falan- üç tane hatun benim oturduğum bankın yanına doğru yürümeye başladı. Dediğim gibi orda içen üç kişiden biriyim, o kadar boş bir yer ve direk benim yanıma gelmeleri konusunda diğer arkadaşların seslerinin bayağı bir etkisi var -onlardan uzağa oturmuştum çünkü-. Onlara doğru baktım ve ben kesinlikle bir turisti tavlayamam o yüzden bu sadece bakma bakışıydı. Gözgöze geldik sonra ben gözlerimi kıstım daha iyi görebilmek için ve anlattığım hatun tabi ki de yoksa neden onla başlayayım? Kendi kurgumu da böyle yerlebir ederim; ama parça parça anlatma tarzı iyidir harbiden.
Bu hatunun da benim farkımda olduğunu biliyorum çünkü gerçekten çok fazla denk geliyoruz ve birbirimizi görüyoruz. Sevindim, ilgi duyulduğumu, yanıma gelindiğini düşündüm. Arkadaşları "aa ıslakmış" derken "ıslak ama işte şöyle yapabiliriz" tarzı konuştu. Birer biraları vardı, ayakta içtiler. Üç metre yanımdalardı ne konuştuysalar duydum diyeceğim fakat sürekli bu hatun konuştu diğerleri dinledi, bir tanesi yabancıydı.
Jehan Barbur konserinden çıkmışlar, yarın iş görüşmesi varmış staj yaptığı yerde devam etmek adına. Ordaki kadın sormuş: "kariyerin, idealin hakkında bize ne söyleyebilirsin?" demiş."Ne desem, yıkılsın plazalar falan olmaz orda" dedi. Çok işin içinde bir laf işte bu anladın mı? Lafın beylik tarafını soyarsan tam bir muhabbete girme cümlesi benim için. Ama artık gideceklerdi, yarın işleri vardı sabah ve bu biranın sonlarında açılmış bir muhabbetti. Daha öncesinde yabancı ev arkadaşının aşure muhabbetini alevilerden de saygıyla bahsederek anlattı ve ben de güldüm komik hikayeydi ve hani karşılık bulunca bir iki son gülmeleri olurya o işin ve "çok komikti ya"sı olurya işte onlar oldu, o kadar şizofren değiliz? Son bira içildiğinde çöpe kadar grupça gidip sonra tekrar yanıma dönmeleri... Neyse tamam.
Bir kadının beni beğenmesine çok sevinirim. Çünkü ben beğendiğim bir kadını sonsuza kadar övebilirim ve ona joy katmayı isterim onu yüceltirim. Fakat yanınızda yabancı arkadaşının türkçeyi nasıl iyi konuştuğu betimlemesini, "hani kürt sevgilin olur da öğrenirsinya o hesap" tarzı bir lafla besleyebilecek kadar izmirli bir hatunun, yanında durmayı seçmesi, senin çokça sevinmen için kafidir. Hatun o saatte o hava riskinde orada içmeye gelmesiyle ve arkadaşlarını ayartmasıyla benim için şu an dünyanın en mükemmel seçimi; bu bir saatlik veya on yıllık olmasıyla değerini kaybetmeyecek kadar değerli. Çünkü dostum bu hatun yemeğini oturarak yiyen bir insan.
Ha ne olurdu, başbaşa biraz içseydik? Çok iyi anlaşırdık, gülerdik, laflarımızı özene bözene seçmekten keyif duyarak konuşurduk. Gözlerimiz parlamaya endekslenirdi, burnumuz açılırdı, tenimiz tazelenir rüzgarı severdi. Yatardık, ben çarpık bacakların seks konumunda duruşunda bir sapıklık bulur ve onu severdim. Güzel müzikler dinlerdik, koklaşırdık, bir daha, bir daha...
Ve o kapı açılır gibi olurdu. Gelen ışık buraları aydınlatırdı azcık, büyük pişmanlık, çok uyumuşluk, gerçek, rüyasızlık. Yakalamışken kaybetmeyeyimler, ah bunun ayrılığı anlamsız ve üzücü olurlar, birikmiş işler, sarhoşken edilmiş laflar, kendine dair temenniler, boğazda balgam, götte bok, ağızda midede yanma,  yalnız uyanamama, geceki o derin muhabbet insanı olamama. Bunlar işte mantık birleşiminin ürünü.
Ceylan gibi hatunlardan hoşlanan biri için bizim hatun gibi biriyle yatmasını bilemezsiniz. Kesinlikle ve kesinlikle bu hatun benim için fazladır görüntü açısından ki zaten oluşuyla alkışa layıktır. Bu tarz mantıklı hatunlar hiç bir zaman senin o arabadaki beş şişko kadının elden ele gezdirdiği bebeğin yeni memelerle tanışması anındaki hissi yüzde seksen anlayamazlar. Bu benim onlara yaftaladığım bir şey çünkü biriyle çok fazla anlaşıp daha sonra ayrıldığın noktayı keşfettiğinde bütün o paylaştığın ve kabül gören daha önceki düşüncelerinin ne kadar boş olduğu olasılığı, doğrularıyla yaşayan biri için ölümcül.
Burası bir düğüm: İstediklerinin olamayacağı, aslında mantıksız oluşu hayalperest bir insanı bitirir. Aslında o da biliyodur kendinin biçim olarak görüntü olarak mükemmele yaklaşmadığını ama o isteme konusunda hayalcidir -ısrarkar diil-. O hatunla güzel bir ilişki tutturup bağlanıp işlere girip evlenip çocuk yapma, büyütme durumu aslında gayet de tatmin edici ve toplum içinde paylaşılabilecek bir durumdur. Biz yakıştırılırız, arkadaşlarımız anlaşır, çocuklarımız akıllı, başarılı olur. Biz buna sevinir ve ölüm yatağımızda sıradışı bir şeyler yaşama konusunda şu an mevcut olan şeyleri anlatacak ihtiyarlar oluruz. Sıkıcı oluruz. En kötüsü sevimli oluruz. En berbatı gözümüz burda kalır. Ve kadınlar böyle olması güzel zannediyorlar işte.
O hatun her şey mükemmelken, anlattığım şeyin kafasına giremeyecek çünkü onun hatun olup da yapması kesinlikle gereken şeyler benim için hiç bir zaman olmamış ve olmayacak. Bu da lanet olasıca toplumsal sürecin ona kaybettirdiği bir edim işte. Hiç bir zaman erkek bir dünyalı kadar kontrolsüz olamayacak, bir eli toplumsal bağlarda diğer eliyle beni çekiştirecek ve bu beni evcilleştirecek diye çok korkuyorum.
İlişkiler, kazanmak, kaybetmek, sahip olmak kavramları beni o kadar ürkütüyor ki. Birinin benle zamanını boşa uzun geçirdiğini düşündüğümde bu kadar da kötü olmamalıyım diyorum. Kendini bu dünya üzerinde konumlandırmamak üzerine programlamış biri karşı tarafa ne gibi bir meziyet sunabilir ki. Onu ne zaman terketmez veya kendinden ne şekilde soğutmaz. Anlayamayan, marazi, işi oyuna dökmüş...
Saat bir oldu. Onlar ordan taksiye binecekken tekeli kapatmaya başladılar; koşarak gittim bira satmadılar. İçtim ben de bitirdim yukarı çıkarken kediyi gördüm.